Hem fethin yıldönümü hem de üstad Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 40. sene-i devriyesi münasebetiyle yazdığım yazılara bugün de devam ediyorum. Fethin anlamı üzerinde yoğunlaşacağım…
FATİH SULTAN VE NECİP FAZIL: İKİ ÖNCÜ HAKİKAT MEDENİYETİ YOLCUSU
“Eğer İstanbul fethedilmeseydi ve Osmanlı güçlenerek tarih sahnesine çıkmasaydı, İslâm medeniyeti sanki yok olmanın eşiğine gelmek üzere gibiydi.”
Bu tespit, bizden birine değil, Batılı bir tarih felsefecisine, Arnold Toynbee’ye ait.
Osmanlı’nın İstanbul’u fethinin, yaşadığımız birinci medeniyet buhranının aşılması sürecinde oynadığı tarihî rolün, hem İslâm tarihinde, hem Avrupa tarihinde, hem de insanlık tarihindeki sonuçlarını -dışarıdan bir gözle- belki de bizden daha iyi farkedebilmiş bir tarih felsefecisi, Toynbee.
Aynı şekilde, üstad Necip Fazıl’ın, bu ülkenin aydınlarının İslâm’la yeniden muhkem bir ilişki kurmalarında oynadığı o kilit rolün de henüz farkında değiliz.