Sabah, çok erken bir saatte evden çıkıyoruz. Eşim bırakıyor Sabiha Gökçen’e. Yollar bizim: Bomboş. Nefes alıp verinceye kadar havaalanında buluyoruz kendimizi.
İstanbul’u yaşanmaz kılan, çirkinleştiren, trafiği: Bu trafik olmasa İstanbul 30-40 milyonu bulur. Trafiğin çekilmez olması, İstanbul’un nüfusunun kontrolden çıkmasını önlüyor bir bakıma.
İstanbul, “altın yumurtlayan tavuk” olarak görülmüş, özellikle Menderes’li yıllarda: Türkiye’de hızlı bir endüstrileşme hâdisesi yaşanınca herkes gözünü İstanbul’a dikmiş: İkinci Dünya Savaşı’nın savaşa girmememize rağmen halkın açlık ve kıtlıkla kıran kırana boğuştuğu, Millî Şef İnönü’nün milletin iki hayvanından birini vergi olarak zorla elinden aldığı, İslâm’la ilgili her şeyin izinin silindiği, ölüleri kaldıracak imamların kalmadığı, evlerde bile Kur’ân öğretilmesinin yasaklandığı CHP Faşizminin millete kan kusturduğu yıllar…
Havaalanına bomboş yollarda anında damlayıveriyoruz.
Anadolu Jet’in AJet’e dönüştürülen ama bir kaç saatlik rötara “bana mısın?” demeyen vurdumduymazlığı nasılsa geç kalkar diyerek havaalanında güvenliklerden geçerken koşuşturmamızı engelliyor. Rahat geçiyorum güvenliklerden. Yarım...