Ezelî tefekkür mirasımızın mimarı İbn Arabî Hazretleri ile çağdaş tefekkür mirasımızın mimarı Bediüzzaman Hazretlerinin nebevî miraslarını tevarüs ederek şu cümleyi kuruyorum, âcizane: Hakikat'i keşif yolculuğuna çıkılmadan Hakk'ka ulaşılamaz. Zira Hakk, kendisini hakikatte dercetmiş, setretmiş ve tecellî ettirmiştir.
Bu, aynı zamanda bütün bir İslâm ilim, irfan ve hikmet mirasının özü ve özetini teşkil eden, “ilim, ma'lûm'a tâbi'dir” hakikatinin bir başka ifadesidir aslında.
Hakikatte dercedilen Hakk'ın bilinebilmesi, hakikatte katettiğimiz derecelere, mertebelere ve kemâl yolculuğumuzda aldığımız mesafeye bağlı olarak değişiklik arzeder.
FİKR-İ SELÎM, KALB-İ SELÎM VE ZEVK-İ SELÎM MENZİLLERİ
Ancak fikr-i selîm'le ve kalb-i selîm'le kuşandıktan sonradır ki, zevk-i selîm'e ulaşmak mümkün olabilir. Zira aslolan zevk-i selîm'e ulaşabilmektir.
Fikr-i selîm'in nazarı, biliş'edir, söz'edir, 'vücuda geliş”e... Kalb-i selîm'in nazarı oluş'a, vicdan'a... Zevk-i selim'in nazarı ise varoluş'a, vecd'e, yani Hakk'ta yokoluşa, öz'e varış'a ve hakikatle hemhal oluşa, Hakk'a eriş'e...
Fikr-i selîm, hakikatle hemdert olma; kalb-i selîm, hakikatle hemdost olma; zevk-i selîm ise hakikatle hemhâl olma hâlidir.