Bir zamanlar İstanbul ilmin, irfanın ve hikmetin merkeziydi.
Bir zamanlar, sadece İslâm medeniyetinin değil, medeniyetin,
insanlık tecrübesinin ve birikiminin yükünü biz taşıyorduk;
adaleti, hakkaniyeti, sulhü, selâmeti biz temsil ediyor, insanlığa
biz ulaştırıyorduk.
İslâm medeniyetinin atan kalbi, işleyen zihni, yürüyen bedeni,
ve'l-hâsıl her şeyi Bağdat'ta Nizamiye Medreseleri'ni biz
kurduk.
NİZAMİYE MEDRESELERİ DEVRİMİ
Nizamiye Medreseleri deyip geçmemek gerek: Hem İslâm medeniyetinin
birikiminin tedvin, temsil, tenkit ve bütün insanlığa teklif
edilmesinde kilit rol oynadı Nizamiye Medreseleri; hem de ölmeye
yüzyutan, tarihin çöplüğüne atılan bütün medeniyetlerin
birikimlerinin canlandırılmasında, bütün insanlığa ulaştırılmasında
diriltici bir işlev gördü.
Ve nihayet, Nizamiye Medreseleri, Haçlılar ve Moğolların
gerçekleştirdikleri, her şeyi yakıp yıktıkları saldırılarının İslâm
medeniyetine, akîdevî, fikrî ve siyasî bütünlüğüne ölümcül darbeyi
vurmasının nihâî olarak önlenmesinde de tarihî bir rol oynadı:
Nizamiye Medreseleri'yle Gazâlî'nin öncülüğünde çakıltaşlarının
temizlenmesinde, önümüzü açacak diriltici yapıtaşlarının
döşenmesinde!
İlke şu: Medeniyet, ilim, irfan ve hikmet sütunları üzerinden
yükselen bir hakikat yolculuğu.
Bugün İslâm dünyasında -bütün olumsuzluklara rağmen- Müslümanların
İslâm'la ilişkilerinin büsbütün koparılamamış olmasının sırrı
burada gizli işte.
Üç asırdır Batı modernliğinin geliştirdiği meydan okuma bütün
dinleri, kültürleri, medeniyetleri ya fosilleştirdi ya da tarihten
sildi ama Nizamiye Medreseleri'nin Ehl-i Sünnet Omurga'yı ilim,
irfan ve hikmet temelleri üzerinden muhkem bir şekilde inşa
etmesinden ötürü aynı yıkımı İslâm'a yapamadı.
İnsanlık tarihinin silbaştan yeniden yapıldığı bir süreçte, bizim
yeniden tarihî bir yolculuğa soyunabilmemizin yolu ilim, irfan ve
hikmet koridorlarından yürüyerek İslâm dünyasını akîdevî, fikrî ve
siyasî bütünleşmeye ve atılıma soyunacak temelleri çok iyi
atabilmemizden geçiyor.