Hakikati hem eğip bükmeden hem de insanları ürkütmeden söylemek o kadar zor ki!
Nerede?
Nerede olduğunu bile bilemeyen, hangi derelerde debelendiğini idrak edemeyen; çöle, yangın yerine dönen ama hiç bir şey olmamış, olmuyormuş gibi umursamadan yaşanılan yerlerde, fiilen yok hükmünde olan, kimliğini, yörüngesini ve ruhunu yitiren yok-ülkelerde, elbette!
Ne kadar uzun, kıvrımlı, inişli çıkışlı, Deleuze’cü bir cümle oldu bu böyle!
Daha doğrusu, ne kadar tedirgin edici, rahatsız edici, insanın kafasını iki elinin arasına alarak kara kara düşünmeye sürükleyici bir “tüm’ce” (!)...
İyi de, vaziyet böyle.