Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi başında söyleyeyim:
İranlı / Şiî yönetmen Mecîdî'nin Hz. Peygamber'le (sav) ilgili
filmi, ne kadar etkileyici olursa olsun, sonuçta Hz. Peygamber'i
(sav), İslâm'ın adım adım kurulduğu, teşekkül ettiği, şekillendiği
dünyayı, duyarlıkları, ilkeleri, akîdeyi heretik Şiî duyarlıklarla
anlatan, büyük sahabileri gözardı eden, Peygamber şuurunu ve
dolayısıyla İslâm kavrayışını Şiî duyarlıklar üzerinden silbaştan
tarif ederek, Ehl-i Sünnet ana caddeyi yerle bir edecek son derece
tehlikeli bir film.
Hz. Peygamber'in (sav) konumunu sarsmaya, Ehl-i Sünnet Omurga'yı
çökertme'ye dönük küresel sinsi bir projenin kilometre taşlarından
biridir bu film.
MECÎDÎ, DÜNYA ÇAPINDA BİR YÖNETMENDİR AMA...
Önce bir hakkı teslim edelim:
Mecid Mecîdî, sadece İran'ın değil, dünyanın en parlak film
yönetmenlerinden biridir. Kendine özgü şiirsel bir film dili
geliştirmiş bir yönetmendir Mecîdî. Sadelikte derûnîliği,
derûnîlikte sadeliği yakayabilmiş, İran'ın geleneksel sanat ve
estetik birikimini, özellikle de mesnevî tarzını sinemaya
uyarlamayı başarmış parlak bir sinemacıdır.
Adı, Tarkovsky'yle, Paradjanov'la, Semih Kaplanoğlu ve Aida
Begiç'le anılmayı hakeden bir yönetmendir Mecîdî.
Mecîdî, öncü bir yönetmendir ama Hz. Peygamber'le ilgili yaptığı,
bir trilojinin (üçlemenin) ilkini oluşturan son filmi, pek çok
bakımdan tehlikeli bir filmdir.
Filmin neden tehlikeli olduğu meselesine geçmeden önce film dili ve
estetiği konusunda bir iki cümle kurmam gerekiyor.
TEOLOJİ BİLMEYEN SİNEMADAN ANLAYAMAZ!
Film fenomenolojisinin en parlak isimlerinden asırlık çınar Dudley
Andrews, “Teoloji bilmeyen, sinemadan anlayamaz” der.
Herhangi bir filmi tam olarak anlayabilmek için teoloji bilmek
gerekir.
Niçin peki?
Şunun için: Bazı filmlerde oyuncu, bazı filmlerde yönetmen, bazı
filmlerde de kamera, tanrısal roller ve işlevler üstlenir.
Ortalama film izleyicisi bunları bilmez; belki bilmesi de
gerekmez.
Oyuncunun, yönetmenin ve kameranın tanrısal roller ve işlevler
üstlenmesi ne demektir peki?