Şunu iyi bilelim, derim; İstanbul’u kurtarabilirsek, Türkiye kurtulur ve yeniden kurulur.
İstanbul’u kurtaramazsak, Türkiye yok olur...
Bir rüya ve bir kâbus senaryosu var karşımızda.
Cins adam İtalo Calvino, “Şehirler, rüyaların ve / veya kabusların mekânıdır” der.
İstanbul’’u “özne”si yapan bir yazıya, bu denli silkeleyici ve sarsıcı bir alıntıyla başlayınca insanın kafasında, “Acaba İstanbul ne? Nasıl bir şehir? Rüyaların mı, yoksa kabusların mı mekanı? Hayallerin kaynağı mı, yoksa hayaletlerin cirit attığı ruhu çalınmış bir kültürler mezarlığı mı?” gibi bir dizi soru sökün ediveriyor...
Sahi, şu an, İstanbul’un bir bedeni, bu bedene hayat veren bir ruhu var mı?