Bugün, ayartıcı yeni-paganizm ve yeni-barbarlık biçimleri, neo-seküler kapitalist kültürel formlar aracılığıyla hayatımızın her alanına derinlemesine nüfûz ediyor. Ve dünyamızı yaşanılamaz bir çatışma, işgal, sömürü, zulüm ve tecavüzler arenasına dönüştürüyor…
Çıkış yolu olarak da insanlığı hızın, hazzın ve tüketimin kölesi hâline getirmekte buluyor: İnsanlığın nihilizmin eşiğine sürüklenmesi demektir bu: Güle-oynaya intiharı yani!
İşte tam böylesi bir ontolojik felâket çağında, her tür putu yere seren, insana gerçek özgürlüğünü veren Kur’ân’a ufuk ve zihin açıcı bir gözle bakmamız gerekiyor bir kez daha.
Bugün daha önce burada yayımlanan bir yazımı gözden geçirerek yeniden paylaşıyorum sizlerle.
İNZÂL HÂDİSESİ: RUBÛBİYET KUDRETİ
Bu kutlu gecede iki şeye dikkat buyurmamız isteniyor bizden: Birincisi, Kur’ân’ı bize bir nimet, hidayet ve sırat-ı müstakîm nimeti olarak inzal eden Rabb’ül-Alemîn’in inzal fiilininin kendisine; yani Allah’ın hayatımıza bilfiil müdahalesine; ikincisi de inzâl fiiliyle gerçekleştirilen bu müdahalenin eserine yani Kur’ân’a.