Kemal Derviş öldü.
Ölmüş bir insanın arkasından uluorta yazacak biri değilim. Bu İslâm ahlâk ve edebine aykırı.
Fakat ölümü vesilesiyle kişisel zihnî-siyasî biyografisi hakkında ve Derviş’in temsil ettiği baronik devşirme’ci komitacı zihniyetin Türkiye’nin kaderinin şekillenmesinde oynadığı rol konusunda bir kaç cümle kurmadan edemeyeceğim.
Ama önce şunu söylemem gerekiyor sanırım: Türkiye’yi tam da küresel sistemin baronlarına teslim etmek isteyenlerle, Türkiye’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve etle tırnak gibi birbirine geçen İslâm kardeşliğini koruma kaygısı güdenler arasında kıyasıya bir ölüm kalım mücadelesi verildiği, ülkenin bu noktada bir tercih yapmak zorunda kaldığı, tarihinin en kritik seçimini yaptığı 14 Mayıs seçimlerinin hemen arefesinde vefat etmesi, çok manidar.
Bunu semiyolojik olarak okursak, Kemal Derviş’in ölümünü, Türkiye’nin baronik, devşirmeci komitacı çeteler tarafından kontrol edilme sürecinin sona ermesi olarak da okuyabiliriz; ya da tam tersi bir şekilde, Türkiye’nin küresel sistemin küresel komitacıları tarafından başarıyla teslim alınmasının somut bir işareti olarak da. Bu okumaların hangisi gerçeğe daha yakındır...