Türkiye'nin önündeki iki takoz: Batılılar ve Batıcılar” başlıklı
bir yazı yazdım. Yazıda, “altı asır barış yurdu inşa ettiğimiz üç
kıtayı, Batılılar bir asırda cehenneme çevirdiler. Biz gelince,
Batılı emperyalistler buradan defolup gidecekler” dedim.
Kızılca kıyamet koptu: Etkili laik-solcu bir site, benim “laikler
bu ülkeyi terketsinler” dediğimi ilan etti!
Ardından a-sosyal medyada “beyinleri değil kasıkları çalışan”
tipler “sürüler hâlinde” saldırıya geçtiler!
Bazı yazarlar, yazdıklarımı okumadan yazılar döşendiler!
İnanılır gibi değil gerçekten! Sığlığın dibi bu!
BAŞKA ÜLKELERDE FARKLI AYDINLAR AYNI RÜYALARI BÜYÜTÜRLER
İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, Rusya'da, Çin'de, Japonya'da,
sosyalisti de, gelenekçisi de, milliyetçisi de kendi ülkeleri için
nefes alıp verirler, müşterek rüyalarını büyütürler.
Türkiye'de böyle bir şeyi düşünmek bile hayaldir.
Sözgelişi, Fransız sosyalisti de, dindarı da aynı uygarlığın, aynı
düşünce dünyasının çocuğudur! Pascal, bir dindar için olduğu kadar
bir sosyalist için de önemli bir düşünürdür. Descartes da, Bergson
da hakezâ!
Derrida, Marx üzerinde de, Levi-Strauss üzerinde de, Freud üzerinde
de, Nietzsche üzerinde de yazar, düşünür; devâsâ bir kitap yazacak
kadar din üzerinde de!
Benzer gözlemleri Almanlar için de yapabiliriz; İngilizler,
İtalyanlar, İspanyollar, Ruslar ve Japonlar için de. Örnekleri
uzatmaya gerek yok.
Dahası Socrates, Eflatun, Aristo “ölmemiştir”; hâlâ canlıdır,
yaşarlar; sürgit yeniden-keşfedilirler.
Niçin? Kurucu oldukları için. Dolayısıyla bu düşünürleri çekip
çıkardığınızda ortada ne Descartes kalır, ne Kant! Ne Picasso
kalır, ne de Wagner!
LAİK AYDIN: CELLADINA ÂŞIK GARPZEDE, TASMALI ÇEKİRGE!
Türkiye'deki laik-solcu aydınlarsa, gerçekte pek anlamadıkları
Batılı düşünürleri, sanatçıları afrodizyak bir zevkle zikrederler
ama iş bizim medeniyet dünyamızı, düşünce, sanat, estetik, ahlâk,
siyaset, kısacası “hayat-dünyamızı” kuran ya da yeniden
yorumlayarak canlı tutan kurucu şahsiyetlerimize (İbn Sina'ya, İbn
Arabî'ye, İbn Haldun'a, Yunus'a, Mevlânâ'ya, Itrî'ye, Sinan'a,
Gazâlî'ye) gelince “burun kıvırırlar”! Hatta “gerici, yobaz”
yaftasını yapıştırırlar!
Nedir bu?
Metamorfoz yemektir! Cellâdına âşık olmaktır. Garpzedelilik,
tasmalı çekirge'liktir!
Bu aydın tipi, sadece bu ülkeye özgüdür! Dünyanın hiç bir yerinde,
nefes alıp verdiği toprakların kurucu şahsiyetlerini “gerici,
yobaz” diye aşağılayan böyle bir hilkat garibesi yoktur!
BU ÜLKE İÇERİDEN TESLİM ALINDI!
Dürüst olalım: Bu ülkede bir gasp eylemi yaşandı: Bu toplum,
sömürgeciler tarafından teslim alınamadı; garpzede laikler
tarafından içerden teslim alındı. Ve bu toplumun bin yıllık
insanlık tarihini yapan İslâm'ın sunduğu medeniyet dinamikleri
dinamitlendi: Ülkenin bütün kurumları, yapıları sekülerleştirilerek
İslâm'dan “temizlendi”!
Tanpınar, yaşanan bu travmayı, “kültürel inkâr” olarak
tanımlamıştı.”Kültürel inkâr”, laiklerin marifetiyle zamanla
“kültürel intihar”a dönüştü.
Sonuç şu: Türkiye, dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir. Ama
dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülke de Türkiye'dir!
CAMİSİ, KİLİSESİ, HAVRASI OLMAYAN YER İSLÂM MEDENİYETİ DEĞİLDİR
Bu ülkede, kimse kimseyi kovamaz. Bu ülke hepimizin.
Bu ülkede tarihî cinayetler işlenmiş olabilir. Ama bendeniz -her
zaman- şunu söylüyorum: Biz, üç kıtada, altı asır farklı dinlere,
kültürlere, etnisitelere mensup toplumları, halkları, Medine'den
süt emen bir “barış yurdu” kurarak bir arada yaşatmayı başarmışsak,
yarın da başarırız.