Evet, kültürde kazanılamayan bir istiklal ve istikbal mücadelesi
kaybedilmeye mahkûmdur.
“Kültür”, bir toplumun ruhudur çünkü.
Önce ruh!
Ruhsuz bir toplum, bırakınız insanlığın önünü açmayı, varlığını
bile sürdüremez.
Bu, bu kadar net!
EKONOMİ MAKİNASI'NDAN KÜLTÜR SAVAŞLARI'NA...
19. yüzyıl ekonomi çağıydı. Art arda yaşanan iktisadî devrimler,
ekonomi'yi hayatın merkezine yerleştirdi. Kapitalizmi, hayatı
çölleştiren bir makinaya dönüştürdü...
En ürpertici silahları, insanları kitleler hâlinde katleden kitle
imha silahlarını, biyolojik silahları ondan sonra icat ettiler
kapitalizmin köleleri.
Kapitalizmin en gelişmiş silahlarıyla bütün dünyayı
köleleştirdiler.
Ve insanlığın binlerce yıllık medeniyet birikimlerini ondan sonra
önce talan ettiler, sonra yerle bir ederek tarihten sildiler.
Sonra da buna “uygarlığın barbarlığa karşı savaşı” dediler.
İnsanlık, hiç bu kadar alçalmamış, barbarlaşmamıştı!
Çağımız kültür çağı.
Ekonominin yerini kültür aldı.
Bütün savaşlar, önce, kültür savaşları artık.
KÜLTÜR DEĞİL HİKMET
Burada “kültür” kavramının son derece kaypak ve muğlak olduğunu
hatırlatmak isterim.
Kültür'le kastedilen şey, biraz önce de dikkat çektiğim gibi “bir
toplumun ruhu”, ruh kökleridir.
Cemil Meriç, o yüzden, “kültür” kavramı yerine “irfan”ı önerdi.
Ziya Gökalp'in “hars” önerisinden daha anlamlı bir öneriydi bu.
Hars, “ekip-biçmek” anlamında “kültür”ü kabuk düzleminde
karşılıyordu. Ama “kültür”, kabuk değildi, “öz”e işaret
ediyordu.
Ziya Gökalp'in yanlışı da, Cemil Meriç'in yanılgısı da, Batılı bir
kavrama, “Doğulu” bir içerik bulmaktı, son kertede.
Oysa başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız. Temel
varoluşsal ilkemiz bu olmalı. Evrensel “varoluş ilkesi”dir bu.
O yüzden aslolan, kültür'ün özünü oluşturan ruh'tur.
İLİM'LE BİLİR'SİN, İRFAN'LA BULUR'SUN, HİKMET'LE OLUR'SUN...