İki asırdır iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet buhranı, bizim hem Müslümanca duyma ve düşünme meleke'lerimizi hem de Müslümanca yaşama ve varolma zemin'imizi yok etti.
Bir hâdiseye nasıl Müslümanca bakılabileceğini bilmiyoruz artık. Müslümanca bir hayat-dünyanın, sözgelişi mimarinin, şehrin, müesseselerin nasıl inşa edileceğini ve yaşatılabileceğini de.
“DİL” / MEKKE, YER / MEDİNE VE YÖN / MEDENİYET
Zihnimizi, dolayısıyla Müslümanca idrak, tefekkür melekelerimizi, istidatlarımızı, kısacası kendi “kavram”larımızı ve bakış açılarımızı kaybettik öncelikle.
Dil'lerini /Mekke'lerini kaybeden toplumlar, yer'lerini / Medine'lerini kaybetmekten de, Yön'lerini / medeniyet'lerini yitirmekten de kurtulamazlar.
Niçin peki?
Şunun için: Mekke'de Müslüman zihni, dili, âmentüsü, çağrısı inşa edilir; Medine'deyse, Müslüman zemin'i, yer'i, hayat'ı ve çağ'ı. Mekke ve Medine'nin hâsılası, Medeniyet dolayısıyla Sünnet-i Seniyye'dir.
Mekke / “dil” ve Medine / zemin çökerse, medeniyetin çökmesi de mukadderdir.