Daha önceki bir yazımda “çözüm süreci”yle ilgili şunları
yazmıştım:
“'Çözüm süreci', tarihî bir adım. Kürt meselesi'nin hâl yoluna
konulması, çarpan etkisi yapacak: Türkiye'nin iç istikrarı, sosyal
güvenliği ve emniyeti teminat altına alınacak. Böylelikle
Türkiye'yi dışarıdan kaşıyanların, karıştırmaya çalışanların
ellerindeki en büyük koz ellerinden alınacak: Hortlatılması
muhtemel 'Alevî sorunu'nun hortlatılması da zorlaşacak... Özetle,
Türkiye'nin önü açılacak... Türkiye, önünü daha iyi görmeye
başlayacak, geleceğe doğru daha emin adımlarla yol alacak...”
Bu beklentilerden sonra da “ancak bütün bunların gerçeğe
dönüşebilmesi, büyük hataların yapılmamasına bağlı”, şeklinde bir
uyarıda bulunmuştum.
İSLÂMÎ ÇEVRELER MUHATAP ALINMADAN OLMAZ!
Şu an “süreç” durdu. Türkiye, 7 Haziran seçimlerinden sonra
kendisini yeniden kaosun, çatışmanın eşiğinde buldu: Akıl tutuldu.
Vicdan sustu. Terör konuşmaya, her gün şehit haberleri gelmeye ve
analar gözyaşı dökmeye başladı.
Peki, nerede hata yapıldı? Terör, neden yeniden hortladı?
En büyük hata, bu sürecin, hem temsil kabiliyeti sıfır liberallerle
“götürülmesi” hem de daha da önemlisi de, bu süreçle, yalnızca
HDPPK'nın muhatap alınması, HÜDAPAR başta olmak üzere İslâmî
cemaatlerin, STK'ların, kanaat önderlerinin, âlimlerin ve
medreselerin yani bölgenin gerçek sosyo-kültürel aktörlerinin,
gerçek dip dalgası'nın dikkate alınmaması.