Türkiye'nin, en temel varoluşsal sorunu, medeniyet iddialarını
ve medeniyet perspektifini yitirmesidir.
Medeniyet iddialarının yitirilmesi, yönümüzü ve yörüngemizi
yitirmemizle sonuçlandı. Bu da, kaçınılmaz olarak, ülkemizde,
coğrafyamızda ve dünyada yaşanan hâdiselere çığır açıcı şekillerde
bakabilmemizi mümkün kılacak bakış açılarımızı kaybetmemize yol
açtı.
Sonuçta, Batılılaşma / sekülerleşme projesiyle başkalarının
iddialarını benimsedik. Başkalarının perspektifleriyle kendi
sorunlarımıza bakma aymazlığı sergiledik. O yüzden hiç bir sorunu
tam olarak anlayamıyor, anlamlandıramıyor ve hâl yoluna
koyamıyoruz.
AŞIRI ÖZGÜVEN DUYGUSU DA, AŞAĞILIK KOMPLEKSİ DE TEHLİKELİDİR
Sonuçta, bizim yaşadığımız varoluşsal sorunlara bile başkalarının
iddialarıyla ve bakış açılarıyla baktığımız için, çözmek için el
attığımız bütün sorunlar kangrene dönüşüyor, daha da içinden
çıkılmaz hâller alıyor.
Ve daha vahim bir felâketin, özgüven kaybının ve aşağılık
kompleksinin eşiğine fırlatıyor hepimizi...
Bir toplum için aşağılık kompleksi ne kadar yıkıcı ve tehlikesiyse;
başkalarını, başka medeniyetleri ve kültürleri gözardı eden aşırı
özgüven duygusu da aynı ölçüde yıkıcı ve tehlikelidir.
Osmanlı'nın çöküşünde bu aşırı-özgüven duygusu belirleyici bir rol
oynadı.
Tanzimat'tan bu yana eşiğine sürüklendiğimiz, Cumhuriyet'le
birlikte tehlikeli boyutlar kazanan Batı'ya karşı duyduğumuz
aşağılık kompleksi ise bütün hayatımıza, bütün kesimlere, bütün
kurumlarımıza sirayet etti.