Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) başvuruları başladı. Aynı anda aklı, kalbi ve ruhu harekete geçiren, önümüzü açacak yeni Gazâlîlerin, Râzîlerin, İbn Arabîlerin, İbn Haldunların, Sinanların ve Itrîlerin tohumlarını eken küresel bir dijital nizamiye, çağdaş Enderun’umuz, MTO.
MTO'ya başvurmak için yaşa değil başa bakıyoruz. 4 renkli kalem tekniği ile 100 kitap listesini okutuyoruz.
Kitap listemizin ilk 20 kitabını okuyan ya da okumaya söz veren herkes başvuru yapabilir.
5. senemiz oldu. Zehir gibi yetişiyor talebelerimiz. Türkiye, artık mankurtlaşmış nesillerin insafına terkedilmeyecek. Gelecek bin yılı inşa edecek, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, çağrısı çağını kuracak öncü bir nesil geliyor artık hamdolsun…
MTO'ya başvurmak için linkimizi veriyorum: https://www.izu.edu.tr/medeniyet-tasavvuru-okulu/basvuru
Bugün sütunumu MTO Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizov kardeşimin MTO ilgili anlamlı bir yazısına ayırıyorum.
*
BAL ARISI MTO'SUNU ARIYOR… MTO, ARILARIN KOVANI… ARAYAN KENDİNİ BULUYOR… BAL OLUYOR, HAYAT OLUYOR!
Nahl Sûresi, 68-69'da Allahü Teâlâ: "Rabbin, bal arısına; dağlarda, ağaçlarda ve hazırladıkları şeylerde yuva edinmesini vahyetti. Sonra, her çeşit bitkiden ye. Rabb'inin emre amade kılınmış yollarında dolaş. Onun karınlarından, çeşitli renklerde şerbet çıkar. Onda, insanlar için şifa vardır. Bunda düşünen bir toplum için kesinlikle bir ayet vardır."
Zihnime dolan âyet... Kalbimi titreden âyet. Ayetten, varlığa akan ışık, varlıktan bir âyet çıkarıyor. Âyetten âyet çıkıyor. Sözlü âyet, hayatın akışından insan kalbine yansıyor. Varlıktan gelen zihnindeki ayeti çıkar diyor sanki...
Öncelikle bir ev kurmak. Yuva kurulması gerek. Bu yuva sadece dinlenme yeri değil, bu yuva şifa "yurdu".
Yuvaya takılıp kalma, haydi çık yuvadan, bitkileri, çiçekleri, ağaçları alemi gez dolan, gıdalan.
Sonra yine dön yuvana. Yuvanı tatlandır. Aldıklarını oraya kalbinden kaynaştırarak çıkar...
Bir bal arısının yanında yolculuk yaparken düşünelim kendimizi... Yuvadan mavi gök kubbenin sonsuz derinliğine dalıyoruz...
Şöyle bir yükseliyor, mavi semadan içimize bir ferahlık doluyor...
Daireler çizerek yeşillikler üzerinden bir bahçeye uğruyoruz...
Kırmızı, menekşe çiçekler... Kokular içinde onlar arasında dönüp dolanıyoruz pervane gibi...
Güzelim renkler içinde uçuşurken, bir anda meyve ağaçları arasından sızarak büyük bir ıhlamur ağacının çiçekleri arasından yeniden semaya açılıyor, bahçenin güzelliğine bütün bir bakış atıyor ve yeniden onlar içine dalıyoruz... Diğer arılara mesaj iletiliyor... Bal arıları toplanıyorlar... Çiçek çiçek geziyorlar... Zarif vız vız sesleri bahçeyi kaplıyor... Yok yok... Bu kafa yorucu ses değil, bu aşkın olanın musikisi... Çiçeklere sadece bülbüller mi okur sanırsınız? Yok... Arılar da nağmelerle çiçeklerin gönlündeki güzelliği kendi canına katar... Çiçekleri incitmez, çiçekler bu nağmelerin şevkinden canlarından en güzel parçayı armağan eder arının kalbine... Arı aşkıyla pişirir aldıklarını işte balın tatlı oluşu tabiata olan sevgisinden mi? Kim bilir...
BAL ARISI AŞKI
Şimdi duralım... Çıkalım arıların dünyasından... Dönelim kendi dünyamıza... Gençlere bir de bu gözle bakalım... Ne görüyoruz? Hepsinde bir bal arısı aşkı var... Zihinleri tamamlamak için kendisini arayışta...
Ancak o da ne? Herkes kafasını eğmiş, yüzlerine ışık yansıyor... Bu ekrana bakan ya gülüyor ya hüzünleniyor... Sonra ekranın ışığı kapanıyor... Genç kafasını kaldırıp etrafa bakınıyor... Sanki sarhoş... Etrafta hiçbir şey çekici değil. Yüzüne soğuk ifade yayılmış bakıyor. Göz bakıyor, ancak göz ardındaki zihin gördüğünü algılayamaz halde.. Yine ışık açılıyor, göz giriyor ekrana… kendini bırakıyor ekranın emrine... Gözden milyonlarca resim, kulaktan karışık sesler doluyor... Zihin biraz da bulanıklaşıyor...
Gence üzüldük değil mi? Ancak genç kafasını kaldırdığında bize soğuk yüzüyle şunu söyledi: Benim kalbim aç... Her şey o kadar sun'î ki, kalbim mutmain olmuyor. Kendimi bu sahte ekrana bırakmışım... Bal arısı işte. Bahçesini arıyor ancak bulamıyor...
SAHTE DÜNYA İÇİNDE GÜZEL BİR BAHÇE: MTO
Bu sahte dünya içinde bir bahçe doğdu... Onun ismi "Medeniyet Tasavvuru Okulu"...
Güzel güller, tatlı meyveleri olan bir bahçe... Her Gül'ün ayrı bir güzelliği var... Hangi gül bunlar? Durun anlatayım:
Sezai Karakoç; diriliş muştusuyla gelen koku.
Necip Fazıl Kısakürek; kelimelerinde ruha gıda vitaminler saklı.
Mustafa Kutlu; hikayelerinde bahçedeki böceklerin ağaçlardaki meyvelere aşkı var.
Garaudy; bu bahçe toprağında fidan veren yeni bir meyve.
Rasim Özdenören; bahçedeki güllerin nasıl yetiştiğinden konu açar.
Cemil Meriç; bahçeni kendi edebi dil kokusuyla saran gül.
Ahmet Hamdi Tanpınar; beş şehrin kokusuyla bu bahçe toprağına zenginlik katar.
Cahit Zarifoğlu; acziyetiyle bu bahçede yaşamanın sırrının kokusunu üfler bahçeye.
İsmet Özel; sert kelime kokusuyla uyuşmaya doğru kayan zihni uyandıran etkili bir gül.
Aliya İzzetbegovic; Balkanların kederli kokusunu bahçeye hüzünle veren çiçek.
Bediüzzaman Said Nursi; kökleri iman toprağında, semaya açılmış bir ıhlamur... Tüm bahçeyi hikmetiyle kuşatan, zarif iman konuları güzel kokusuyla değil bahçeye etrafa dağıtan bir ağaç...
Bunlar bahçenin sırrını kokusunda taşıyan çiçekler. Başka daha ne meyveler güller var burada. Mesela Peygamberin kokusunu güzelliği ile bütünleyen Osman Nuri Topbaş hoca efendinin nefesi var bu bahçede.
KALBİ HAKİKATE AÇ ZİHİNLER BURADA TOPLANIYOR…
Kalbi hakikate aç olan zihinler buraya toplanıyor... Buradan besleniyor... Her çiçekten bal arısı misali kendine has güzelliği kapıyor. Talebe... Talebenin çiçeklerdeki hikmete ihtiyacı olmasa o çiçekler onlara göğsünü açar mıydı hiç? Kitap sadece okunmakla bilinmez. Kitap her okuyana sırrını açmaz. Kitap kendini ona ondaki aşka ve hakikate adayana mahremini açar.
Nasıl her bal arısı çiçekler içinde dolanırken diğer bal arılarını sesler, öyle de her kalbi hakikatle çırpınan talebenin çırpınışı bu aşkla yanan insanları da aynı bahçeye davet eder. Talebeler arasında geçen sohbet de arıların bahçedeki hoş musikisi gibi gönüllere rahmet olur.
Her bal arısı olan talebe, kendi zihninden kalbine aldıklarını işler, ondan bal misali hikmeti doğurur.
Her çiçeğin balının tadı farklı şifa ise, her kalbin imanından zahire dökülen emelleri de topluma bir şifadır. Bu yüzden her talebe biriciktir.
Evet her talebe bir bal arısı... Kurdukları yuva, yatıp uyumak için değil. Bu yuva onların zihinleridir. Her biri birer çiçek olan kitaplardan emdikleri manaları zihinlerinde bala dönüştürüyor, ihtiyaç duyan gönüllere şifa oluyorlar.
Burası sadece bir okul değil, bir bahçe. Kokusu hâlâ canlı kalan güllerin bahçesi. Bu bahçede vardır şifa.
Dolayısıyla bu bahçe tüm çiçekleriyle "Okul"dur. "Tasavvur"u kokusuysa, "Medeniyet"i baldır...
Bal ki, tüm insanlık için faydalı... Bu balı da sadece hikmete, gül ve bahçeye aşık ve bu bahçeye kendini adayan bal arıları yapabilir.
Bu bahçede kokudan güle bütünlemeyen kalp, hikmete aç kalır...
Bal isteyenler, fedakâr olmalı... Bu okul bunun en güzel numunesi.
Bu bahçeyi bizim için kuran, ona güzellik veren Yusuf Kaplan hocamızdan Allah razı olsun...
"Bal arıları MTO-nu arıyor. MTO ise bala hasret gönül istiyor... Yuvasını terk ederek, çiçekler arasında durmadan koşan, hasta ruhlara bal şifasını arayan gönüllere selam olsun."