Medeniyet'le ilgili kurduğumuz cümleler bize ait değil. Yanlış.
Medeniyet deyince, Batı uygarlığından ne anlıyorsak onu anlıyoruz sadece!
Kelime bize ait ama içeriği bize ait değil. Bu ürpertici işte!
Yaşadığımız medeniyet krizinin yol açtığı traji-komik bir durum bu.
Bugün bu sütunda daha önce yayımlanan bir yazımı, medeniyet meselesini özlü bir şekilde açıklığa kavuşturacağı, bu konuda kalkış noktası oluşturabileceği düşüncesiyle gözden geçirerek sizlerle yeniden paylaşıyorum.
Bir manifesto bu. Zihnimizi açacak, berraklaştıracak bir yol haritası aynı zamanda.
MEDENİYET VAREDİCİ, UYGARLIK YOKEDİCİDİR
Uygarlık yani sivilizasyon, tek boyutludur: Yalnızca yatay düzlemde varolur. O yüzden sadece yüzeyle ilgilenir, her şeyi yüzeyselleştirerek düzleştirir. Ve bitirir.
Herbert Marcuse, bu yakıcı gerçeği, “One-dimensional Man” başlıklı zihin açıcı kitabında enfes bir şekilde gözler önüne serdi.
Uygarlık, bura'yla ilgilidir: bura'yı ele geçirmekle; burada hüküm sürmekle. O yüzden uygarlık, hakikati bütün yönleriyle kavrama melekelerinden yoksundur; zira hakikat diye bir derdi yoktur: Daha ürperticisi de, yalnızca kendisini hakikat olarak görür uygarlık. Ve tanrılaştırır, bir Grek tanrısı gibi.
Oysa bura, geçicidir: Burada olan her şey, gidici. Geçici ve gidici olanı, sanki kalıcı ve köksalıcı bir şeymiş gibi görmek, insanın algı melekelerini de, düşünme melekelerini de ayartmakla ve körleştirmekle sonuçlanır kaçınılmaz olarak.