Hüzünlü bir Ramazan geçiriyoruz bütün dünya ölçeğinde. Gazze’de yaşanan soykırım, Doğu Türkistan ve Hindistan’da yaşanan Müslüman katliamı, Ramazan’ın belki de tarihte hiç olmadığı kadar buruk ve hüzünlü geçmesine yol açıyor.
Doğrusu, bir Müslüman olarak bu Müslüman soykırımı ve katliamıyla üretilen psikolojik yıkıma değil ilâhî kudrete teslim olalım ve bu kez Ramazan’ı kendimizi tezkiye ve nefsimizi tasfiye sürecinde gerçek bir imkân olarak görmeye çalışalım, diyorum. Müslüman direncini, metanetini kuşanalım, şer görünen şeyden hayır çıkaralım, diye düşünüyorum ve Ramazan mevsimini bu yıl hüzün iklimi olarak görelim, hüznün insana aslında nasıl bir kalp, bir ruh hediye ettiğini gösterelim, istiyorum.
Yazıya, şöyle giriyorum:
Hüznünü yitirme, kalbin kararır.
Kararan kalp, hayatını da karartır.
Hüzün, bitmemiş bir şarkıdır; tamamlanmamış bir hikâye...