İbadet, kişinin varlık nedeni ve varoluş şartıdır.
Ubûdiyetin / kulluğun harekete geçmesi yani: Dikey eksen ve yatay
eksen. Mekke süreci ve Medine süreci. Enfüs ve âfak'ta aynı ânda
yolculuk...
Bütün ibadetler, bu iki ekseni harekete geçirerek kişiyi kirlerden
arındırır, temizler:
Namaz insanı, Hacc hayatı, Zekât parayı, Oruç ruhu kirlerden
arındırır, temizler. Eğer ibadetler insanı kirlerden arındırmıyor,
temizlemiyorsa, bunun nedeni, kişinin samimiyetidir; samimiyette
sorun var, demektir.
Bir ibadet olarak oruç, mü'minin Rabbine yönelmesidir. Her ibadet
gibi Rabbi'yle ontolojik temasa geçmesi.
Ne büyük bir asalet, imtiyaz ve izzet bu böyle!
KULLUK'LA, PUTLARI REDDEDER VE ÖZGÜRLEŞİR İNSAN...
Her ibadet gibi oruç da bir kulluktur (ubûdiyet); insanın kul
olduğunu hatırlaması, unutmaması.
Kulluk, özgürleşmektir.
Büyük romancı ama aynı zamanda bilge adam Dostoyevski, “Tanrı
yoksa, her şey mübahtır,” der ve insanın özgürlüğüne Yaratıcı
fikrine inanmakla kavuştuğuna dikkat çeker.
Benzer gözlemleri, Freud'dan sonraki, hem onun izinden giden hem de
kıyasıya eleştiren en önemli psikanalist Jacques Lacan da yapar.
Lacan, ateist bir psikanalisttir ama bu bağlamda sarsıcı bir
tespiti vardır.
“Tanrı inancını yitiren bir insan” der Lacan, “Tanrı inancını
yitirdiği andan itibaren artık her şeyi tanrılaştırmaya başlamış
demektir.”
Yaratıcı inancı, kişiyi, yalnızca Yaratıcı'ya yöneltir; böylelikle
yaratılan her şeye kulluktan, kölelikten özgürleştirir.