İslâm medeniyeti, politika üzerine inşa edilmedi; hayat üzerine inşa edildi; hakikatin yoğurduğu, mayasını kardığı ruh üflediği hayat üzerine.
Bu gerçeği gören, hatta iliklerine kadar hisseden ender düşünürlerden biri Nietzsche’ydi. Hıristiyanlığın da, modernitenin de hayatı inkâr ettiğini düşünüyor, “İslâm, hayat’a evet diyor” diyordu özenle.
Hayat’ın inşası, idamesi ve nefes üflemesi, hakikat’le irtibatının kopmamasına, aksine, muhkem bir şekilde tesis edilmesine bağlı.
Hakikatin olmadığı yerde, hakikatin hükümfermâ olmadığı bir dünyada, hayat yeşermez, çürür, çöle döner.
Bizde hayatı hakikat inşa eder. Hakikat inşa ettiği için sahicidir ve ruh doludur hayat. Şiirdir. Şuurdur. Hakikatin şiarlarının şuura dönüşmesi ve şiire durdurması hayatı da, insanı da.
Hayatımıza en az iki asırdır hakikat değil siyaset yön veriyor.