İnsanınız yoksa, çürüyorsa, ruhunu yitiriyorsa, bu ülkeye aidiyet duygularını kaybediyorsa, orada her şey bitmiş demektir.
Bu ülkenin başına ne geldiğini, nasıl geldiğini ve başımıza gelen ontolojik felâketi nasıl aşabileceğimizi bile kavrayamayan sığ, ruhsuz, celladına âşık bir entelijansiyası olan bir ülkenin geleceği hiç de parlak değildir.
O yüzden ülkenin önünü açacak, bölgenin ve dünyanın birikimini, güçlü, köklü, uzun soluklu bir medeniyet perspektifiyle -sırasıyla- önce tevarüs edecek (öğrenecek), sonra temellük edecek (özümseyecek, kendine maledecek), son olarak da temessül edecek (örnekleyecek, insanlığa ön açıcı fikirler ve modeller sunacak), bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak, çağrısı çağını kuracak bir öncü kuşak yetiştirmemiz şart!
ÜLKENİN ÖNÜNDEKİ TAKOZ: AYDIN
Türkiye’nin ihtiyacını her şeyden daha çok hissettiği şey, özgüveni yüksek, ama bütün insanlığın birikimine açılacak kadar da tevazu sahibi, önümüzü açacak bu öncü kuşaklar!
Bizim böyle bir entelijansiyamız, böylesi öncü kuşaklarımız olmadığı için bu haldeyiz: Başımıza ne geldiğini bilemeyecek kadar zihnî felçleşme yaşıyoruz.