Türkiye'nin medya rejimi, hem kaotik bir görünüm arzediyor hem
de tam anlamıyla yabancılaştırıcı, mankurtlaştırıcı ve sömürgeci
bir işlev görüyor.
Oysa bu ülkede, dünya çapında güçlü medyalar kurmamız gerekiyor.
Dünya bize bakıyor, bizim ne söyleyeceğimizi merak ediyor.
Medyada yoksanız, yoksunuz ve yok olmaktan kurtulamazsınız,
demektir. Medyanın bütün tartışmalı, ruhsuz, ötekileştirici
yapısına ve yanlarına rağmen bu gerçek böyledir.
Bugün sütunumu, tam 17 yıl önce burada yayımlanan bir yazıma
ayırıyorum. Küçük değişikliklerle yazıyı aynen yayımlıyorum.
HABERDE VE MEDYADA “HALK” YOKSA...
Batıda gazeteciliğin doğuşu; gazetelerin geliştirdiği formatlar ve
dil ile gazeteciliğin bir kurum olarak üstlendiği işlevler
açısından Türkiye''deki gazeteciliğe bakıldığında Türkiye'de
gazetecilik değil, gazetecilikten başka, tuhaf bir şey yapıldığını
söylemek zorunda kalıyoruz.
Konuyu açıklığa kavuşturabilmek için sorunun en başından, yani
gazeteciliğin, dolayısıyla medya haberciliğinin en temel malzemesi
olan haber'den başlayalım.
İletişimcilerin pirlerinden Harold Evans'ın haber tanımı oldukça
yalın ve açıklayıcıdır.
Evans, “haber, halktır” der. Yani, haberin “baş aktör»ü, halkın
sorunları, duyarlıkları, ilgileri, beklentileri ve hatta
çıkarlarıdır.
Gazetecilik, siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarına çeki
düzen veren “resmî” veya gayr-ı resmî iktidar seçkinlerinin, güç ve
çıkar odaklarının toplumun sorunları karşısında müteyakkız
olmalarını sağlamayı amaçlayan, vazgeçilmez bir sivil toplum kurumu
ve aracı'dır.
Gazeteciliğin, dolayısıyla medyanın bir kültürel kurum olarak
geliştirdiği dil ve söylemle, Batı kültürünün kendini ifade ediş
biçimleri ve bunun için geliştirilen diğer faliyet alanları ve
kurumları arasında kaçınılmaz olarak paralellikler olduğu gerçeğini
gözardı edemeyiz.
Her şeyden önce tıpkı diğer kültürel, siyasî ve ekonomik formlar,
kurumlar ve aygıtlar gibi, gazetecilik de, Batılı anlam
haritalarını, kültürel kodları yeniden üreten ve icad eden bir
kurumdur. Bu anlamda iktidar seçkinleriyle / elitlerle toplumun
sahip olduğu ortak değerlerin, anlam haritalarının örtüştüğü
tartışmaya mahal vermeyecek kadar apaçık bir gerçektir.
Kısaca söylemek gerekirse, özelde gazetecilik de, genelde medya,
bizim gibi bir medeniyet ve kimlik krizi yaşamayan toplumlardaki
tüm diğer kurumlar gibi, bir toplumun kültürünü, kimliğini, anlam
haritalarını yeniden üreten, zenginleştiren ve pekiştiren bir
kültürel for(u)mdur.