Türkiye, herhangi bir İslâm ülkesi değil. Medeniyet-kurucu, (medeniyetin istikametini, yönünü, yörüngesini ve ruhunu yitirmemesini sağlaması anlamında) medeniyeti-konumlandırıcı ve her tür saldırıya karşı medeniyeti-koruyucu roller üstlenmiş tarih yapıcı bir ülke, böyle bir tarihin mirasçısı. Bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapmış, hilâfeti devraldıktan sonra Müslümanların hâmisi, korucuyu-kollayıcısı olmuş
bir umut.
Adı, İslâm’la özdeşleşmiş, kaderi İslâm’la belirlenmiş, geleceği İslâm’a endekslenmiş bir ruh.
İslâm’la varolmuş, geliştirdiği derinlikli, kapsamlı ve benzersiz medeniyet atılımıyla İslâm’ın dünyada varolmasını, varlık göstermesini, hükümran olmasını, dünyaya adaletle ve merhametle yön ve şekil vermesini sağlamış, bu konuda öncülük etmiş bir büyük ufuk.
Varlığını İslâm’a borçlu bir toplumdan söz ediyoruz. İslâm’la etle tırnak gibi iç içe geçmiş bir toplumdan.
Öte yandan İslâm’ın kaderinin şekillenmesinde dün tarihî roller oynayan, yarın da yine belirleyici, tarihin akışını şekillendirici büyük roller oynayacak bir toplumdan, elbette...