Bu coğrafyaya müslümanlık adına, Müslümanlık için ayak bastık. Zamanla İslâm medeniyetinin en önemli çekim merkezlerinden ve havzalarından biri hâline getirdik bu coğrafyayı.
Ne zaman ki biz bu coğrafyayı mesken tuttuk, bu coğrafyaya iskan ettik; duyarlıklarımızı, ruhumuzu bu coğrafyanın taşına, toprağına nakşettik, işte o zaman bu coğrafya ve bu coğrafyanın hinterlandı olan İslâm coğrafyası yüzyıllarca sükun buldu, huzur buldu.
MEDENİYETLER ÇATIŞMASINA GİDEN SÜREÇ...
Eğer biz Müslümanlar olarak bu coğrafyaya yerleşmeseydik, Müslümanların ve İslâm medeniyetinin alacağı siyasî, coğrafi ve kültürel şekil ve bilinç çok farklı olacaktı.
Eğer Müslümanlar olarak Rum ellerine (=Avrupa kıtasının içlerine) kadar açılarak İslâm coğrafyasının çekirdeği, belkemiği, bütün medeniyetlerin beşiği olan Maveraünnehir ve hinterlandını güvenilir, muhkem bir güvenlik şemsiyesi altına almasaydık, Haçlıların saldırılarını göğüsleyebilmemiz ve durdurabilmemiz son derece zor olabilirdi.
İşte bu nedenledir ki, Avrupalı güçler, başka coğrafyaları, kıtaları ve kültürleri yok edebilmek, hegemonyaları altına alabilmek için İslâm medeniyetine karşı verdikleri mücadelede karşılarında hep bizi buldular. Yine biz kaldık sadece.