Yusuf Kaplan
Yusuf Kaplan Yeni Şafak Gazetesi

Türkiyesiz bir dünya kurulamaz!

Fransızların etkili haftalık haber yorum dergisi Le Point, “Yeni Dünya Düzeni” başlıklı bir kapak yayınladı. Kapakta ABD Başkanı Trump , Rusya Devlet Başkanı Putin , Çin Devlet Başkanı Xi JinPing ve Türkiye Devlet Başkanı Erdoğan vardı. DİJİTAL BİR DÜNYADA NASIL BİR KÜRESEL DÜZEN? Bu dört liderin yeni kurulacak dünya düzeninin kurucuları olduğu söyleniyordu, özetle. Dört benzemez, nasıl ortak bir dünya düzeni kurabilirler ki? Bu çok akla, mantığa uygun bir şey değil. Dört farklı medeniyet coğrafyasının

10 Mart 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Fransızların etkili haftalık haber yorum dergisi Le Point, “Yeni Dünya Düzeni” başlıklı bir kapak yayınladı. Kapakta ABD Başkanı Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin, Çin Devlet Başkanı Xi JinPing ve Türkiye Devlet Başkanı Erdoğan vardı.


DİJİTAL BİR DÜNYADA NASIL BİR KÜRESEL DÜZEN?

Bu dört liderin yeni kurulacak dünya düzeninin kurucuları olduğu söyleniyordu, özetle.

Dört benzemez, nasıl ortak bir dünya düzeni kurabilirler ki? Bu çok akla, mantığa uygun bir şey değil. Dört farklı medeniyet coğrafyasının temsilcilerinin ortak bir masa etrafında buluşmaları ve tam bir kaosun eşiğine sürüklenen dünyayı belli bir noktada ortak bir stratejinin etrafında toparlamaları sözkonusu olamaz mı, diye bir soru geliyor akla. Ama bu soru çok yanlış bir soru.

İnsanlığı değil, sadece kendi çıkarlarını düşünen ABD, Rusya ve Çin’in Yalta’da Roosevelt, Churchill ve Stalin’in kurdukları bir anlamda “saldırmazdık paktı” olarak adlandırılabilecek bir anlaşmanın izini sürdükleri de söylenebilir mi acaba, diye bir soru geçmiyor değil insanın zihninden.

Bu soru da çok anlamlı ve gerçeklerle örtüşen bir soru değil. ABD, İngiltere ve Sovyetler’i aynı masanın etrafında toplayan Yalta Konferansı iki büyük cihan savaşı sonrasında kurulmuş, paylaşım masası’ydı.

Şu ana kadar böyle bir savaş yaşanmış değil.

Belki de şunu söylemek mümkün aslında: Günümüzde savaşın mahiyeti, biçimi, aktörlerin savaşı sürdürme yöntemleri çok değişti. Hem dijital savaşlar var hem de vekâlet savaşları.

Dijital ticaret savaşları, dijital kültür savaşları vesaire.

Dijital savaşlar, kısmen sürüyor, kısmen bitti, kısmen de şekil değiştirerek yeni savaşlara dönüşüyor.


KAPİTALİZM, KRİZLERDEN, KANDAN BESLENEN BARBAR BİR SİSTEM

Küresel ölçekte sürdürülen asıl savaş, kapitalist Batı uygarlığının küresel hegemonyasının sarsılmaması için verilen savaştır. Savaşın yönetmi, aracı ne olursa olsun, asıl görünmeyen savaş budur. Küresel kapitalist Batı hegemonyasının önündeki en büyük engel İslâm dünyasıdır. Çin veya Rusya değil, Türkiye’dir küresel sistemin önündeki en büyük engel.

Küresel sistem, Çin’i kapitalist sisteme eklemledi, Çin küresel kapitalist Batılı sistemin önünde doğrudan bir tehdit olmaktan çıktı, artık dolaylı bir tehdit Çin. Dolaylı, dolayısıyla kontrol edilebilir bir tehdit. Biraz da bilinçli icat edilmiş bir güç, Çin gücü.

Bilinçli icat edilmiş diyorum, çünkü kapitalizm rekabet üzerinden, özellikle krizlerden beslenerek varlığını sürdüren çarpık ve ruhsuz bir sistem. Kapitalizm; krizlerden beslenen, kandan beslenen, çatışmalardan ve savaşlardan beslenen insanı, hayatı, her şeyi aşağılayan ve sömüren aşağılık bir sistem. Uygarlık filan değil, düpedüz uygar barbarlık.


KAPİTALİZM YER, YÖN VE ANLAM DEĞİŞTİRDİ

Çin kapitalizme eklemlendi, uyutuldu, yutulacak. Çin’in alternatif bir medeniyet fikri sunma imkânları yok edildi, Çin metamorfozu yedi, mankurtlaştırıldı.

Her zaman yeri geldiğinde söylediğim gibi, kapitalizm yer, yön ve anlam değiştiriyor: Batı’dan Doğu’ya, Atlantik’ten Pasifik’e taşınıyor, sözümona demokratik uyuşturma biçimlerinden otokratik kontrol biçimlerine dönüşüyor. Aslolan kapitalizmin varlığını sürdürmesi. Çin, Hindistan, Japonya, kapitalizme çabuk eklemlendiler. Ve kendi ruh köklerini kuruttular, kültürel olarak intihar ettiler. İslâm dünyası, Türkiye, kapitalizme tam olarak entegre edilemediler.

Batı modernitesi kurulurken doğrudan İslâm medeniyetinden aşı almıştı Batılılar. Postmodern hegemonya biçimlerinin temelleri atılırken bu kez İslâm dünyasına bir şekilde diz çöktürüldü, İslam dünyası atlandı. İslâmın dışındaki Doğu dünyasından aşı alındı. Bunun iki temel nedeni vardı: Birincisi, İslâm dünyası durdurulmuştu, bir şekilde. İkincisi de, kültürel olarak Çin, Hint ve Japon kültürleri hem daha kolay etkisiz hâle getirilerek kolaylıkla u/yutulabilirdi hem de kapitalizmin ihtiyacını duyduğu rekabeti hızlı bir şekilde sunabilirdi.

O yüzden Batılılar, küresel kapitalist sistemi, dolayısıyla Batı hegemonyasını sürdürmenin İslâm dünyasını bir şekilde etkisiz hâle getirerek Çin, Hindistan ve Japon kültürlerini mankurtlaştırıp (canlı cenazeye dönüştürüp) harekete geçirmekten geçtiğini gördüler.


TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇARAK TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ KESEBİLİRLER Mİ?

Fakat İslâm dünyası durdurulmuştu ama Çin, Hint ve Japon kültürleri gibi metamorfoza uğratılıp dönüştürülememişti. Er ya da geç dirilip ayağa kalkabilirdi. Bunu bin yıl İslâm medeniyetinin hem kurucu, hem konumlandırıcı (istikametini şaşmaz bir şekilde sürdürmesini sağlayıcı) hem de korucuyu dinamikleri aynı anda hayata ve harekete geçiren Türkiye, İslâmî ruh köklerini hatırlayacak olursa, Müslüman Türkiye yapabilirdi yeniden.

Türkiye, maddî bakımdan (ekonomisi ve savunma sanayisi açısından) beklenmedik bir devrim yapmıştı; bu devrimi, yarın, manevî (entelektüel, kültürel vb.) bakımdan da yapacak bir atağa kalkabilirdi. Onun için Türkiye’nin kontrolden çıkmaması ve eksen oluşturacak, oyun kuracak şekilde ayağa kalkmaması için yeni kurulacak küresel sistemde önünün açılması kaçınılmazdı.

Aslında Türkiye’nin küresel sistemin kurulmasında önünün açılması demek Türkiye’nin kendine özgü bir eksen oluşturarak sistem-kurucu rolünün önünün kesilmesi demekti. Seküler, ruh köklerini yitirmiş, küresel sisteme eklemlenen ama mankurtlaştırılarak kaba güç olarak büyütülecek yani dünyaya söyleyecek hiç bir sözü olmayacak canlı cenazeye dönüşecek, İslâm›sız Türklük, İslâmsız Kürtlük ve İslâmsız İslâm projeleriyle İslâm’ı protestanlaştırmış, hayattan uzaklaştırarak ruhsuzlaştırmış, tek kelimeyle u/yutulacak ve kontrol altında tutulacak bir Türkiye’nin önünün açılması demek bu.


TÜRKİYESİZ BİR DÜNYA KURULAMAZ!

Bir de madalyonun öteki tarafına bakarak okumak mümkün Le Point’in kapağını. Tek cümleyle şöyle okuyabiliriz: Türkiye’siz bir dünya kurulamaz. İster küresel sistemin güdümünde olsun, isterse oyun-kurucu rolünü medeniyet atılımına dönüştürecek, geleceğin Müslüman Türkiye’sinin inşasında olsun, Türkiye olmadan bir dünya kurulamaz.

Birinci seçenek, Türkiye’nin kullanışlı bir “aset” (“araç”) olarak kullanılması ve manen, bir süre sonra da fiilen ölümü demektir; bu toprakların leş kargalarına peşkeş çekilmesiyle sonuçlanacak tehlikeli bir çıkmaz sokaktır bu. Bunu, Batılıların kölesi olan, zihni işgale uğrayan, celladına âşık tasmalı çekirgeler marifetiyle yapabilirler; ki, bu seçeneğin çok güçlendiğini, alarm zillerinin çalması gerektiğini hatırlatmak isterim.

İkinci seçenek de potansiyel olarak çok güçlü: Hem bizim için hem de dünyanın geleceği açısından adalet, hakkaniyet ve merhamet ilkeleri üzerinden işleyecek yeni bir dünya kurmamızın, dünyaya taze, diriltici bir medeniyet fikri sunmamızın yolu bizim kendimiz olarak, kendimiz kalarak ayağa kalkıp yürümeye ve koşmaya başlamamızdan geçiyor…

Vesselâm.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiyesiz bir dünya kurulamaz! 10 Mart 2025 | 170 Okunma Ramazan Medeniyeti-4: Hüznün diriltici sesleri ve renkleri 09 Mart 2025 | 44 Okunma Ramazan Medeniyeti-3: “Kur’ân” olarak Ramazan 07 Mart 2025 | 61 Okunma Ramazan medeniyeti-2: Alelade’den fevkalade’ye bir fetih ve bütünleşme şiiri 03 Mart 2025 | 146 Okunma Ramazan medeniyeti-I: Orucun benzersizliği 02 Mart 2025 | 66 Okunma