Okumayan bir toplumuz. Ama genç kuşaklar arasında çok parlak
insanlar var. Okumak istiyorlar ama ne'yi, nasıl ve niçin okumaları
gerektiğini bilmiyorlar. Bu konuda yol fenerlerine ihtiyaçları
var.
Batı uygarlığı, Socrates'ten Aristo'ya, Descartes'tan Kant'a ve
Hegel'e kadar yalnızca bilme üzerinde yoğunlaştı; bilgi, zamanla
enformasyona ve veri'ye dönüştü. Dünya üzerinde hegemonya kurmanın
araçları olup çıktı.
Sonuçta, bilgeliğin ve Hikmet'in izleri silindi.
Bilgelikten kopuk bir bilgi, kaçınılmaz olarak kör bilinç üretti;
bu da, insanı linç etti.
Oysa insanın meselesi, dolayısıyla eğitim çabası, sadece
bilgilenmeye indirgenemezdi.
Mesele, bilmek değil, olmak'tır, kişinin bu dünyayı ve kendini
aşması, aşkınlaşabilmesidir.
Bugün, olma yolculuğu'nun yapıtaşlarını deşifre eden daha önce
yayımlanan bir yazımı, gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyorum
sizlerle. Özellikle 100 Kitaplık Okuma Listesi'ni takip eden
okuyucuların bu yazıyı dikkatle okumalarında yarar var.
ÜMMET: SELÂM/ET YURDU
Ümmet fikri konusunda da tastamam zihnî bir körleşmeyle malul Türk
entelijansiyası.
“Ümmet”, “her şeyin anası” demektir: Yegâne hakikat, adalet ve
selâm/et yurdudur ümmet.
Ümmet bilinci, kişinin, bütün dünyevî yüklerden arınmasını ve
sadece hakikatin izini sürmesini mümkün kılan bir başlangıç noktası
ve kilometre taşıdır.
Kişi, ümmet bilincine sahip olduktan sonradır ki, mesele sahibi
olabilir ve meselesinin hayata geçirilmesi için gerekli
mesuliyet'lerle donanabilir. Mesuliyet, kişinin sual sorma
kabiliyetlerini geliştirir.