Elimizde, İslâm'ı da, İslâm düşüncesini de, kendi özgünlüğü çerçevesinde anlatabilecek tek bir kitap bile yok!
Bir de evlere şenlik metamorfoz yemiş seküler bir entelijansiya var bu ülkede: İslâm'ı, neyse o olarak değil, laiklik üzerinden tarif ediyor; bireysel alana hapsediyor. Batı'da bile böyle bir sığlığa kimse göz yummaz!
Bu ülkede, genelde İslâm ve İslâm düşüncesi, özelde İslâm felsefesi ile ilgili yazılan kitaplar, Müslüman Zihni'ne göre yazılan kitaplar değil, modern algılama biçimlerine ve perspektiflere göre kotarılan metinler.
AŞILMASI GEREKEN İKİ BÜYÜK ENGEL: ORYANTALİZM VE ZİHİN KÖRLEŞMESİ
Burada oryantalistlerin rolü ve belirleyiciliği devede kulak misali gibidir. Dahası, bazı oryantalistlerin çapına ulaşabilecek durumda bile değiliz henüz.
Burada oryantalistlerin İslâm'a, İslâm düşüncesine, İslâm düşüncesinin şubelerini oluşturan felsefe, kelam, tasavvuf, fıkıh gibi alanlara bakışımızı nasıl tarumar ettiklerini söylemek bile gerekmiyor elbette.
Oryantalistlerin spesifik olarak yaptıkları yıkımdan daha öncelikli ve önemli, çok daha tehlikeli bir sorun var karşımızda: Zihnimizin modern / seküler duyma, düşünme, sınıflandırma ve tanımlama biçimleriyle işliyor olması. Bu soruna dikkat çekip de, bu sorunun yol açtığı entelektüel körleşmeyi enine-boyuna tartışan çıkmadı.
Oryantalizmin zihni nasıl körleştirdiğini ve köleleştirdiğini az çok biliyoruz.
Ama oryantalizmden önce, bizatihî bizim zihin kodlarımızın İslâmî olmadığını, İslâm'a, İslâm düşüncesine, kendi tarihimize, kültürümüze bile modern, daha sonra postmodern ama kesinkes seküler / bölmeli zihin kodlarıyla, bakış açılarıyla baktığımızı görebilmemiz ve asıl bunu tartışmaya açmamız, asıl bu