İnternetteki bedava servislere karşılık biz ne veriyoruz?
Latest Science and Technology News diye bir web site var. Yakından takip ediyorum. Orada ‘free’nin ne olduğuna dair bir makale gördüm.
Seyahatteydim. Kaydedemedim.
Makale, en değerli şeyimizi verdiğimizi söylüyordu, telefonumuzla internette dolaşırken, oyun oynarken, mesajlara bakarken, bir takım paylaşımlar yaparken, alırken, verirken...
Şimdi aradım, makaleyi bulamadım.
Aklımda şöyle bir cümle kaldı. Bana kalırsa, en büyük maliyeti bu cümle ifade ediyor:
“Son nefesimizi verirken eşime dostuma, çocuklarıma, anneme babama yeterince vakit ayıramadım diye düşünebilirsiniz.”
“Ama hiç kimse, son nefesini verirken, ‘akıllı telefonuma yeterince vakit ayıramadım’ diye yakınmayacak.”
Bu önemli bir ‘bedel.’
‘İnsan’lığımızla ilgili ve çok ağır.
Fakat başka bedeller de var, salakça ödediğimiz.
Ara sıra temas ederim. Bizler, mütedeyyin olabiliriz, çok milliyetçi, az milliyetçi olabiliriz, antiemperyalist olabiliriz, çok yerli ve çok milli olabiliriz, Amerika’ya veya başka bir yere çok zıt olabiliriz.
Kendi halimizde, hane halkımızla, eşimizle, dostumuzla sohbet sırasında bu istikamette fikirler serdediyorsak ve bununla yetiniyorsak bir diyeceğim yok.
Ama eğer bu ilginç veya harika fikirlerimizi tebliğ için Facebook’u, Twitter’ı, Google’ı, Instagram’ı vesaireyi kullanıyorsak, kimin kimi kullandığına iyice bir baktırmamız lazım.
Ne kadar kullanıyorsan, o kadar sermayesin.
Kullandığın nispette ucuzsun.
Kullandığın nispette karlısın, yani ‘Patron’a daha çok kazandırıyorsun.
Patron kim?
Patron, yukarıda isimlerini saydığım şirketler.
Hepsini tek isim altında cem etmek gerekirse, Patron, Amerika.
Resmi adıyla Amerika Birleşik Devletleri.
Yani, Twitter’dan ‘Kahrolsun Amerika’ diye Twitt attığın zaman bile, pantolonunun kemer yerine veya paçasına arkadan iliştirilmiş bir USA etiketi sallandığını aklında tutacaksın.
Küçük veya büyük, bu etiket hepimizde var.
Sağcımızda, solcumuzda, köylümüzde şehirlimizde, yerlimizde millimizde, akıllımızda akılsızımızda, alimimizde cahilimizde, büyüğümüzde küçüğümüzde...
Hepimizde.
***
Buraya kadarını, başka kelimelerle de olsa, mutlaka daha önce anlatmışımdır.
Fakat dün, birkaç veriye rastladım, ‘sermaye oluşumuz’ hakkında bilgi içeren.
Twitter’ın piyasa değeri 26,45 Dolarmış. Facebook çok daha değerli. 541,5 milyar Dolar. Instagram 100 milyar Dolardan fazla. You Tube 40 milyar Dolar. WhatssApp 20 milyar Dolar civarında. Google 400 milyar, Amazon 777,8 milyar Dolar.
Bunları aşağı yukarı biliyoruz.
Bana daha ilginç gelen veri şu:
2018 verilerine göre Twitter’da bir kişinin değeri 48 Dolarmış.
Çok ucuz!
Facebook’ta daha fazla para ediyoruz.
253 Dolar.
Google’da asgari ücreti geçiyoruz. İyi para, 359 dolar.
Amazon’dakiler ağa sayılır. 1793 Dolar.
Ağa sayılır diyorum, ‘hacı ağa’ veya ‘züğürt ağa’ desek daha doğru. Çünkü bu dolarlar, bahis konusu mecralarda cevelan eden ağaların cebine girmiyor.
Oralarda bulunmanızın Amerikan şirketleri açısından parasal değeri bunlar.
Dolarlar, Amerikalıların cebine girmiş oluyor.
Yani, bir Twitter müdavimi için ’48 Dolarlık adamsın’ deseniz yalan olmaz.
Amerikalılar, gönüllü olarak bu mecralara teslim olan biz züğürt ağaların etinden, sütünden, yününden yararlanıyor.
Sadece reklam göstererek değil. Verilerini kullanarak, satarak.
Sen istersen cebinde hiç dolar taşıma.
Buradaki ‘milli’ twitlerin, ‘milli’ paylaşımların Dolara dönüştürülüyor.
Coca Cola’yı boykot etsen ne olur, etmesen ne olur.
Senede 100 Coca Cola içsen, adamların kazanacağı 10 Dolar, 20 dolar.
Facebook’ta gezerken 253 dolar koyuyorsun adamların cebine.
Twitter’da Dolar boykotu propagandası yaparken 48 Dolar.
Lafı uzatmayalım. Hepimiz, paçamızdan sarkan USA damgalı etiket kadar yerli ve milliyiz.