Yusuf Ziya Cömert Karar Gazetesi

Akif’ten aldık, aldık, hiç vermedik

Bugün memlekette rey atma telaşesi var. Bense diyeceklerimi demiştim. Sonu iyi olur inşallah. Böyle telaşeli bir günde kimse alakadar olur mu bilemem. Ben Mehmet Akif’e biraz daha devam edeceğim. Kulak astığım yok Akif’in ahiretini...

16 Nisan 2017 | 183 okunma

Bugün memlekette rey atma telaşesi var. Bense diyeceklerimi demiştim. Sonu iyi olur inşallah.

Böyle telaşeli bir günde kimse alakadar olur mu bilemem. Ben Mehmet Akif’e biraz daha devam edeceğim.

Kulak astığım yok Akif’in ahiretini tayin edenlere. Fakat, başkasının ahiretini tayin etmektense insanların kendi ahiretlerinin kaygısına düşmelerini tercih ederim.

Sezai Karakoç’un ‘Mehmet Akif’ kitabını okumuşsunuzdur.

Bir büyük şairin, bir büyük şaire armağanıdır o kitap. Bir kadirşinaslık örneğidir.

Aynı zamanda bir mü’minin bir mü’mine armağanıdır.

Akif’in yaptığı, Sezai Karakoç’un yaptığının bir benzeridir aslında.

Sezai Karakoç’un bakışıyla, o günlerde medeniyetimiz büyük bir taarruzla karşı karşıya. Hem topyekun bir silahlı taarruz var hem bir fikri taarruz, bir istila...

Bu istila karşısında ses seda yok.

Karakoç, Akif’in mısralarını iktibas ediyor yokluğu tarif için:

“Bütün yokluk mu her yer? Bari “yok” der bir seda yok mu?”

İşgalin, yokluğun, yoksulluğun sebep olduğu karamsarlık:

“Ağlar Safahatımdaki hüsran bile sessiz.”

Hele ‘Bülbül’de, şiirin hıçkırığa dönüşmesi...

Bülbülün ‘ağaçları, taşları ürperten’ ‘kıyametler koparan’ feryadı...

Sonra, bülbülün saadetine mukabil bizim perişanlığımız.

“Ne hüsrandır ki Şark’ın ben kansız evladı

Serapa Garb’a çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı”

‘İslam’ın harem-gahında na-mahrem’ dolaşıyor.

Böyle bir halde, ne söylersin bülbülün canhıraş feryatlarına?

Akif söylüyor:

“Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem.”

Akif’in şiiri iki istilaya karşı da savaştı. O gün yapılması gereken oydu.

Sezai Karakoç da bugün yapılması gerekeni yapıyor. Kalemini ve adeta bütün varlığını ‘Medeniyetimiz’in yeniden ‘Diriliş’ine tahsis ediyor.

Sezai Karakoç için -Allah izin verirse- bir bahis açarız. Çünkü, ‘bizim şiirimiz’in ana damarı, büyük ırmağı Sezai Karakoç’la devam etti.

Sezai Karakoç, kitabında, Akif’in şiiri ve fikri için yazılması gerekeni yazmış. Ben uzatmayayım, ilgilenenler kitaba müracaat etsin.

‘Akif’i hak etmedik’ diye başlamıştım, millet olarak Akif’in hatırasına liyakatsizliğimizi ifade için.

Böyle başlamamın esas sebebi Akif’in yaşadığı sürgün ve yalnızlıktır. Akif’in çocuklarının yoksul ve yalnız yaşamaları, yoksul ve yalnız ölmeleri vefasızlığımızın bir başka delilidir.

‘Ali İlmi Fani’nin Rıza Tevfik’e Mektupları’nı okuyordum. (Kitabevi Yayınları) Mektubun birinde Akif Bey’in oğlundan bahsediliyordu. Ali İlmi Fani yazıyor:

“Bir gün elime Bereketzade Cemil Bey’e hitaben yazılmış bir mektup 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kleptokrasi taşkınları 22 Kasım 2024 | 175 Okunma Cezalılık algısı 18 Kasım 2024 | 209 Okunma Abdülhamit halledilmeseydi kazanır mıydık? 17 Kasım 2024 | 280 Okunma Bir Gazzeli’ye ‘Nasılsın?’ demek 15 Kasım 2024 | 112 Okunma ‘Devlet aklı’ bulunamadı 13 Kasım 2024 | 266 Okunma