İlk gençliğimizde annemizden, babamızdan, yakınlarımızdan anladığımız İslam, bir ‘din’di.
Biz o ‘din’in içindeydik, hani şimdi ‘ekosistem’ diyorlar ya, ‘ekosistem’imiz oydu.
Bu ‘din’ saygın bir şeydi. Kenarda, kendi halinde.
Kız kardeşimiz ortaokula, liseye hele hele üniversiteye gitmek istemedikçe sorun çıkmıyordu.
Gayet tabii her şeyin iyisi, doğrusu bizdeydi.
Ama büyük bir ihtimalle dinimizin ve dinimizle bağlantılı olarak bizim hakkımız yeniyordu. ‘Düzen’ bizim haklarımızı dikkate almıyordu.