Gençlik yıllarımızda lisan bilenler parmakla gösterilirdi. Kuvvetli bir kavle göre, Türkiye’deki eğitim sistemi dil öğretme amacı taşımıyordu. Yabancı dil, talebeye sıkıntı çektirmek için müfredata konulmuştu. Ben, İmam-Hatip’te okuduğum Arapçanın üstüne biraz ilave ettim, yarım-yamalak Arapça öğrendim ama, o Arapça, beni klasik metinlere biraz daha aşina kılmaktan öteye geçmedi. Biraz da kem küm konuşma... Geç vakit ODTÜ’de iş görecek bir İngilizce öğrendim. Sene 1985 olabilir. Öğrenir öğrenmez, İngilizce mevkutelerle haşır neşir olmaya başladım. Aynı yıl Zaman gazetesinin dış haberlerinde, rahmetli Fikret Ertan Abi’nin yanında işe girdim. Gazetede çalışmak büyük imkandı. İşte, el-Arabia, elimin altındaydı. Inquiry öyle. Kelim Sıddıki’nin yayınladığı Crescent, sonra, dünyanın değişik köşelerinden Müslüman muhabirlerin gönderdiği haberlerle oluşan Muslimedia bültenleri. Hemen hemen bütün İngilizce gazeteler, dergiler... Düşünüyorum da, biz o yıllarda iletişim konusunda daha iyiydik. Sözünü ettiğim Müslümanlara ait yayınlar şimdikilerden daha seviyeli ve daha kaliteliydi.