Bazı şeyler çok tuhaf. Başka günlerde de oluyor ama bu köşeyi şiire tahsis etmeye çalıştığım Pazar günlerinde daha çok oluyor. “Nazım Hikmet’i yazıyorsun, birine şirin görünmek mi istiyorsun?” “Filanı niye yazmıyorsun, sana kitap göndermediği için mi?” “Necip Fazıl’dan karizma devşirmeye mi çalışıyorsun?” “Bedri Rahmi ne münasebet? Sen solcu musun?” “Ya da tam tersi, -daha önce yazmış olabileceğimi düşünmeye gerek duymadan- Nazım Hikmet’i niye yazmıyorsun? Niye görmüyorsun?” Falan, filan. . . Şiirle bir alışverişleri muhtemelen yok bu suallerin sahiplerinin. Böyle kafalardan güzel bir şey zuhur etmez. Zira o kafalara göre başkalarını anlamak salakça bir şeydir. Bir başkasının seninle aynı hisleri yaşayabileceğine ihtimal vermek caiz değildir. Allah ‘Alemlerin Rabbi’ de olsa sadece bize aittir ve biz iyi veya kötü, ne yaparsak yapalım bizimledir.