‘Taşları yemek yasak’ lafı İsmet Özel’e aittir. Ve İsmet Özel’e çok yakışır. Çünkü, İsmet Özel, makalede bahsi geçen derviş gibi, vasat bir aklın bir defada yakalayamayacağı nüktelerle konuşmayı sever.
Girelim mi şimdi sözün felsefesine? Girmeyelim, işimiz uzamasın.
Ya da girelim, iki üç kelimeyle, mübarek Ramazan’da mâlâyaniyleuğraşacağımıza...
Fıtrat.
Fıtratın zıddına gitmek, taş yemek gibi, saçma bir şey. En kestirme böyle anlatabilirim.
Fakat, aldanmayın bu kestirme anlatıma. Mevzu benim anlattığıma nispetle girift. Ben ipucu vermiş oldum.
Halbuki, ‘dama’da taşları yemek mecburidir.
(Milletin okuması bozuldu, ‘dama’yı ‘damat’ şeklinde okumasınlar diye tırnak içine aldım.)
Damayı iyi bildiğim söylenemez. Acemiler kadar bilirim.
Ama, iyi dama oyunları seyrettim.
Dama oyununu hayata çok benzetirim. Metafor olarak da zaman zaman kullanırım.
Basit görünür dama, karşılıklı dizersin 16’şar taşı. Başlarsın ilerlemeye, damaya çıkmak için. Önüne çıkan taşları yersin. Bazen de senin taşını yerler, taşı önce tükenen yenilir.
İlk hedef, ‘dama’ya çıkmaktır. Damaya çıkan taş, çapraz hariç, bütün yönlere uçarak gidebilir.
Usta damacılar taş yedirerek hedeflerine ulaşırlar.
Şöyle cereyan eder hadise:
Sen, toy damacı, mütereddit kurcalarken taşını, usta damacı, sana bir taş yedirir.
Yemek mecburi.
Yersin o taşı. Sevinirsin.
Bir daha, bir daha... Yiyorsun işte adamın taşlarını.