Acaba neden, millet olarak komplo teorilerine çok itibar ediyoruz? Başka memleketlerin insanlarından daha zeki olduğumuz için mi? Hadiseleri, hadiselerin içindeki görülür, anlaşılır unsurlardan hareketle yorumlamak yerine neden her şeyi düz biz çizgiye, manda gözü kadar büyük bir noktaya indirgeyen kaba saba şablonlarla yorumluyoruz? Kodlama yöntemlerini başka milletlerden daha iyi bildiğimiz için mi? Neden başımıza gelen her şey dış güçlerin ve onların içimizdeki uzantıların başının altından kalkıyor. Dış güçlerin ve içimizdeki uzantılarının bize ettikleri kötülüklerde kendi beceriksizliklerimizin payını hesap etmekte neden çok tembeliz? Neden hiç ‘ben şurayı yanlış yaptım’ demiyoruz? Zihinsel kapasitemizi çok idareli kullanmanın ilmine herkesten daha çok vakıf olduğumuz için mi? Neden, elimizdeki tek istisnai vakayı alarak bütün sorunları çözen genellemeler imal ediyoruz? Neden, duvara tosladığımız zaman duvarı suçluyoruz? Çözümleme kabiliyetimizi çok geliştirdiğimiz için mi? Neden işimize geldiği zaman her türlü saçmalığa inanıyoruz da işimize gelmediği zaman en görünür, en açık gerçeklere inanmaktan kaçıyoruz? Doğuştan hatta doğmadan önce elde ettiğimiz nitelikler sebebiyle dünyanın merkezinde olmayı en çok biz hak ettiğimiz için mi? Siyasi gelişmeleri, seçimlerin sonuçlarını, ekonominin gidişatını, iniş-çıkışları, soğanın, biberin, domatesin fiyatlarının artmasını, düşmesini yorumlarken böyle tuhaf yöntemleri kıllanmaktaki ısrarımız neden? Bu soruların cevapları hakkında herkesin birtakım tahminleri, fikirleri, malumatı vardır. Bu malumata geçenlerde Milli Eğitim Bakanlığı da bir katkı yaptı. Biliyorsunuz, OECD üç yılda bir PISA uygulaması yapıyor. PISA, Program for International Student Assessment. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı. Burada durumumuz parlak değil. Değerlendirmeye tabi tutulan 72 ülke arasında 50. sıradayız. Singapur, Japonya, Estonya, Tayvan, Finlandiya üst sıraları paylaşıyor.