Son zamanlarda Cabiri okuyorum. Tam adıyla, Muhammed Abid el-Cabiri. Arap-İslam Aklının Oluşumu’nu okudum. Arap-İslam Siyasal Aklı’nı da bitirmek üzereyim. (Kitabevi Yayınları.)
Bu okumaların yazılacak tarafları elbette var. Fakat şimdi girmeyeceğim mevzuya. Ukalalık edip, Cabiri’nin meşrebini tenkit etmek isteyenler olabilir. Zahmet etmesinler. Benim ‘meşreb’im Cabiri’ninkinden farklı.
Şunu da söyleyeyim. Cabiri gibi bir entelektüelin mevcudiyetinin farkına varmak beni sevindirdi. Sonuçta adam çalışmış, bir ilim, bir fikir ortaya atmış. Allah sa’yini meşkur etsin.
‘Arap-İslam Siyasal Aklı’nda, bazı siyasi duruşları anlatıyor Cabiri.
Bakıyorum, bazı itikadi mezhepler, bir ‘siyasi durum’un mazur görülmesine öncelik vermiş ve bu öncelik, bazı itikadi umdelerin şekillenmesine sebep olmuş.
Tersi de doğru. Bir ‘siyasi durum’u mazur görmemek öncelik kazanmış ve bazı itikadi maddeler o siyasi durumu mazur göstermeyecek şekilde inşa edilmiş.
Demek ki insanların tabiatında var böyle bir şey.
Yoksa, ABD Başkanı Trump konusunda farklı fikirlere sahip olmak neden bu kadar belirleyici olsun?
Neden itikadi bir mesele gibi, bir hayat-memat meselesi gibi algılansın?
Neyse, Cabiri’nin fikir dünyamıza katkısını burada çarçur etmek istemem. Fazla ileri gitmeyeyim.