Ne acayip şey, cemreler? Çocukluğumuzda işitirdik. ‘Cemre havaya düşmüş.’
‘Cemre suya düşmüş.’
Esrarengiz!
Nasıl bir şey acaba?
Ne düşüyor toprağa?
Ben hala bilmiyorum.
Gerçekten bir şey düşüyor mu, onu da bilmiyorum. Fakat, havalar güzelleşiyor, bahar geliyor. Onu biliyorum.
(Cemrenin lügatte ‘köz’ anlamına geldiğinden haberim var. Fakat o cemre ile bu cemrenin alakası var mı, ondan haberim yok.)
Ben baharı beklerken erguvanları da beklerim.
Şimdi tam zamanı. Çıkın İstanbul’a, Boğaz’a doğru. İstanbul’un baş döndürücü güzelliğini temaşa edin.
Biz normal insanlarız. Bizim baharımız böyle gelir.
Bir de şeytanın pis torbasından ara sıra çıkarıp kokuttuğu bir ‘bahar’ var.
Biraz lügat de biliyorlar ya... ‘Nev’ diye ilave yapıyorlar. ‘Nevbahar.’
Bu bir piyasa çalışması.
Hem ‘şirket’in içine, hem de ‘pazar’ olarak gördükleri piyasaya iş görür durumda oldukları hissini vermeye çalışıyorlar.
Şirket?
Örgüt. Bir ara PKK için de kullanmıştım.
Peki iş?
Türkiye’yi hedef alan her türlü iş.
Aha! Yakalandım. (Kendime yakalandım.)
Komplocuların cümlelerine benzeyen bir cümle kurdum.