Bizim gazete İstinye’de. Buralara yakın bir alışveriş merkezi var. Bilirsiniz, İstinye Park.
Ben, bazen, ev ihtiyaçlarım için oradaki pazara uğrarım. Çarşıyı da dolaşırım.
Araplar çok rağbet ediyor oraya. Bu, iyi bir şey. Turizm bir senedir kötü durumda. Araplar olmasa hepten sıfırı tüketebilirdik. Biraz telafi ediyorlar.
Tabii buradaki Arap turistler, maddi imkanları iyi olanlar.
Biraz kurcalasan hepimizin derdiyle dertlenebilirler. Filistin için üzülebilirler. Halep’in bugün mezbahaya çevrilmesinden dolayı teessüf izhar edebilirler.
Vitrin vitrin dolaşan kara gözlerde bir gaflet mi var?
Var, var. Rolex saat, Burberry yağmurluk, Louis Vitton aksesuar, ümmetin acısına galip geliyor.
Bu Jeep’lerin penceresinden Halep’e nasıl bakacaksın?
Şimdi güzel oldu değil mi? Arapları mes’ul tuttum ve Arapların gafletinin altını çizdim.
Bütün Arapların değil, creme de la creme Arapların.
Dolara dolar demeyen, petrolüyle kendisini sömürten ve petrol topraktan çıkıp tankerlere boşaltılırken kafalarının içi boşalan Arapların.
Bu, bizim terbiyemize hiç uymayan, ırkçı, aynı zamanda haksız bir bakış açısı.
Biz çok mu farklı bir durumdayız?
Bizim yok mu ‘Apple’larımız, iPhone’larımız? Range Rover’larımız?
Vaaar!
Arap-İsrail savaşı sırasında vardı öyle bir şey. Birtakım Türkler, ‘Arap’ kelimesini küçümseyerek telaffuz ettikten sonra, ‘2,5 milyonluk İsrail’in hakkından gelemediler’ derlerdi.
Sanki Filistin’in, Kuds-i Şerif’in işgali, Arapların dışındaki Müslümanları ilgilendirmiyormuş, Türklerin, İranlıların, başka Müslümanların vazifesi sadece ve sadece dudak büküp yorum yapmakmış gibi…
Şimdi toplum olarak daha yakınız Araplara.
Bütün Araplar İstinye’de gezmiyor.
Fatih’te de var, Başakşehir’de de var…