Yeşilçam filmleri güvenliydi. Başlangıçta çok sıkıntı çekseler de dövülseler de sövülseler de sonu mutlu biterdi. O sıkıntılı sahnelere emin olduğumuz mutlu son için katlanırdı seyirciler.
Öfkelenirsin. Erol Taş’a, Kazım Kartal’a kızarsın. Ama bilirsin, sonunda Cüneyt Arkın veya Ayhan Işık kazanacak.
Bir de ‘esas çocuk’la ‘esas kız’ filmin sonunda mutlaka evlenirdi. Seyirciyi başka türlü memnun etmek mümkün değildi.
(Yılmaz Güney’in filmlerinde her zaman iyiler kazanmıyordu. Her halde insanları kötülere daha çok gıcık etmek için. Bir de ‘Ferhat ile Şirin’ ‘Kerem ile Aslı’ gibi halk hikayelerinin sinemaya uyarlandığı filmlerde olurdu kötü son. Bunu telafi etmek için senaristler aşıkları gökyüzünde kavuştururdu.)
Belki bu yüzden eski kuşakların şuuraltında iyilerin daima kazanacağı, kötülerin daima kaybedeceği düşüncesi sessizce durur.
‘İyi’ bir taraftan da felsefi bir kavram. Kötü de öyle.