Tadımız tuzumuz yok. Kötülük iyice azdı, ‘şeş cihet’ten üzerimize üzerimize geliyor.
‘Bu kötü oldu’ diyorsun, ‘inşallah bir daha olmaz.’
Oluyor.
‘Daha ne yapabilirler?’ diye sormaya gelmiyor, yapacak başka bir kötülük buluyorlar.
Kötülüğün biri bitmeden öteki başlıyor.
Rus Büyükelçisi Karlov’un öldürülmesi tam böyle bir olay.
Büyükelçi’nin ‘eman’ı var. Cumhurbaşkanımıza itimatname sunmuş. Yani bize itimat ediyor.
Rusya’yla ilişkimiz hassas. Bir uçaklarını düşürmüşüz, aramızı yeni yeni düzeliyor.
Arayı biraz düzeltince Suriye’de bir hareket alanı bulduk. Hiç yoktan iyi.
Evet, Halep’i diri diri yaktılar; ama Rusya’yla ilişkileri iyi kötü tamir etmemizin sağladığı hareket alanıdır bize ‘Halepzedeler’i tahliye imkanı veren.
Hiç olmazsa bunu yapabildik.
Yaralı yere vuruyor katil; demek, Rusya’yla aramızda temas olması bir oyunu bozuyor.
O akşam haberi alır almaz nasıl insanların aklına düştü Birinci Dünya Savaşı arifesinde Saraybosna’da öldürülen Avusturya Veliahtı Arşidük Ferdinand!
Ne oluyoruz?
Birkaç gün önce bu sütunda yazmıştım, bizi nereye sürüklemek istiyorlar?
Gitmememiz lazım sürükledikleri yere. Bunun bir yolunu bulmamız lazım.
Eyvah! İstesek de istemesek de sürüklenecek miyiz o mahvedici anaforun içine?
Şimdi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu nasıl gidecek Moskova’ya? Ne kadar zor. (Gitti geldi, sorun yok.)
Bunu da gözetmiştir, o tetiği veya tetikçiyi kuran namussuz.
Kim olabilir?
PKK mı?
Bizim kötülüğümüzü istiyor, olmaması için bir sebep yok.
FETÖ mü?