Kayseri’ye galiba en son 5 yıl önce, Yeni Şafak’ın bir programı vesilesiyle gitmiştim.
Bir önceki Cumhurbaşkanımız Gül’ün adı verilen müze ve kütüphanenin açılışına davet gelince fırsat bildim.
Kızkardeşim Canan, eniştem Sakin Terzi, yeğenlerim Arif, Hale ve Elif orada. Onları görürüm.
Arkadaşlarımı görürüm… Kayseri’yi görürüm. Hava soğuktur ama olsun, bu mevsimde Kayseri’ye soğuk yakışır.
Programa biraz geciktim. Açık havada olur, gömlek, ceket giymem gerekmez diye düşünüyordum; anladım ki tören kapalı mekanda, bir gömlek alayım dedim. Ondan geciktim.
Abdullah Bey konuşuyordu. Konuşmasının ağırlık merkezinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la MTTB zamanlarında başlayan beraberlikleri vardı. Sonra Refah ve Fazilet Partisi’ndeki müşterek mücadeleleri.
İyi bir şey hatıraların tazelenmesi.
“Sayın Cumhurbaşkanım, değerli hanımefendi.”
Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına giriş cümlesi.
Doğrusu Erdoğan hitaplarında fark edilir bir şekilde cömert ve netti.
Erdoğan da Gül’le eskilere dayanan beraberliklerinin, müşterek mücadelelerinin, verimli çalışmalarının altını çizdi.
Tabii ki bu iki siyasetçinin bütün beraberlikleri pürüzsüz, gölgesiz mutluluk öyküsü değildi.
Fikren ve üslup olarak ayrı düştükleri oldu.
Birkaç defa yazdım; Erdoğan ve Gül arasındaki dostluğun, bu iki siyasi şahsiyet arasındaki ihtilafa yatırım yapan kötü niyetlilerin umutlarını boşa çıkaracağını.
Öyle oldu. O ihtilafa yatırım yapanlar bir şey elde edemedi.
Benim umduğum kadar kuvvetli bir dayanışma sergilemediler ama birbirlerine fenalık da etmediler.
Şu araya bir detayı sıkıştırmam gerekiyor.
15 Temmuz gecesi, darbe teşebbüsüne karşı Gül, kendi olağan üslubunun dışına çıkarak hiç yapmadığı kadar sert bir açıklama yaptı.