Bugün yazı yazmak çok kolay. Hükümet ilan edildi. İyi mi oldu, kötü mü oldu, yaz gitsin.
Ve akşama doğru bir sürpriz. Yargıtay, MHP’nin kongre yapması doğrultusunda karar vermiş.
Büyük hadise.
Demek ki, Devlet Bey haberi erken almış, sabahleyin ondan ‘Partili Cumhurbaşkanına destek yok’ diye celalleniyordu.
Bunları yazabilirim.
Ama bunları yazarsam başka bir şeyi yazamam.
Bugün, en münasip gündür.
Bugün, Üstad Necip Fazıl’ın rahmete göçüşünün (25 Mayıs 1983) yıldönümü.
Bizim büyüğümüz Necip Fazıl’dır.
Mesleğimizin... Yani saliki olduğumuz yolun, dünya gözüyle gördüğümüz öncüsü odur.
Hepimizin üzerinde bir baba gibi hakkı vardır.
Fikirlerini beğenmeyenlerimiz bile -isterlerse inkar etsinler- Üstad’a borçludur.
O’nu hatırlamak, inşallah, Rahmete vesile olur.
Necip Fazıl’a ait bir kitap yoktu evde. Parça parça babamın Büyük Doğu’larından okuyordum.
Çocuğum ama, hoşuma gidiyordu.
Neydi hoşuma giden?
Üstad’ın, her şeyi büyük bir emniyet hissiyle yazması. Bu bize kuvvet veriyor.
O, herkesten yukarıda. Bütün yazarlardan, bütün siyasilerden. Rejimden.
İnönü’den, CHP’den, kodamanlardan hatta Menderes’ten.
Tamam, hapse atıyorlar, ikidebir gazetesini kapatıyorlar falan ama, o, öyle yüksek bir mevkide ki, demir parmaklıklar arkasında bile, kendisini hapse atanlara yukarıdan bakıyor.