Hafta sonu köye (Potlar) gitmiştim. Babam, yaz mevsimini orada geçiriyor. Benim de sıla-i rahim yapmam lazım. Bu, sadece bir ‘görev’ değil. Bir ihtiyaç. Ara sıra babanın gölgesinde gölgelenmek insana feyiz verir. Hem de gerçek ve şarlatan hekimlerin tavsiye ettiği ‘müstahzarat’lardan ve ‘kür’lerden daha şifalıdır.
Köyde olduğum için Kuramer’in ‘Beklenen Kurtarıcı’ sempozyumuna gidemedim.
Kuramer ve çevresindeki ilim adamları kıymetli bir iş yapıyorlar. İlimle iştigal ediyorlar. Çalışıyorlar. Öğreniyorlar.
Başlıca sa’y ü gayreti insanları sapıklıkla, küfürle itham etmek olan heyecanlı ‘taife’ye nazaran sadece bu özellikleriyle faziletli olduklarına şüphem yok.
Mustafa Karaalioğlu güzelce yazmış, ‘Beklenen kurtarıcı gelmeyecek arkadaşlar.’
‘Beklenen kurtarıcı’ terkibi bende ‘gelecek-gelmeyecek’ önermelerinden önce sayısız hatırayı kışkırtıyor.
Taa 80’lere gittim. Samsun’a.
Edip Yüksel Samsun’da askerdi. Hafta sonu birkaç arkadaş nizamiyeden aldık onu.
Kim kim gittik unuttum. Cemil Öksüz olabilir biri… Adnan Bahadır olabilir. Mustafa Genç olabilir…
Mustafa Genç’in kayınpederinin Saathane’ye yakın mütevazı bir oteli vardı.
Mustafa çoğu zaman orada durduğu için biz de uğrardık.
Edip Yüksel’le oraya gittik.
Bu dediğim, Edip’in hapislerden çıkıp 19 Mucizesi kitabını hazırlamasından birkaç yıl sonraya, Amerika’daki sahte Peygamber Raşit Halife’yi –gıyabında- yeni tanıdığı zamanlara denk geliyor.