Kaside-i Bürde’lerden sonra neyi yazmak münasip olur?
Bence Mevlid.
Mevlid-i Şerif.
Birçok dilde Mevlid yazılmıştır. Arapça, Farsça, Kürtçe...
Benim okuduğum yegane Mevlid, Süleyman Çelebi’nin Mevlid’idir.
Dilden anlayanlara, dilin tadını bilenlere tavsiye ederim. Anadolu Türkçesi’nin zirve metinlerinden biridir ‘Vesiletü’n Necat.’
Aynı zamanda büyük bir şiirdir.
Fakat, Mevlid’in çektiği zulmü, hiçbir şiir çekmemiştir.
Cerci mollalar onu bir maişet kaynağı gördüğü için...
Ahalinin bir kısmı onu, içinde ne olduğuna, ne anlattığına bakmadan, Kur’an tilavetine alternatif bir merasim metni olarak gördüğü için...
***
Selefi-meşrep hocalar da onun içindeki şiiri hafiye mantığıyla sorgulamaya odaklandıkları için...
Bir taifeyi daha ekleyelim.
Birçok temiz mü’min de, onun etrafında öbeklenen molla taifesi arasındaki zarf muhabbetinden gıcık kaptıkları için, Mevlid-i Şerif çok okunuyor ama ‘hiç okunmasa daha iyi’ denilecek kadar fuzuli okunuyor.
Mevlidhanın sesi ve cebine konulan zarf, Mevlid’in mısralarındaki hissiyatı alıp götürüyor.
Mevlid-i Şerif, bir tarih kitabı değildir.
Yani, Peygamberimiz’in doğuşu sırasında duvar yarılıp içeri üç hurinin girmesi... Bunlardan birinin Meryem anamız, birinin Asiye anamız, birinin de ‘hurilerden bir nigar’ olması tarihi vakıaya mutabık olur veya olmaz.
Süleyman Çelebi, öyle tasavvur ediyor.
Gönlünde, Peygamberimiz’in doğuşunu muhteşem bir bayrama dönüştürüyor.
Sonra?
Göremiyor Amine Hatun bebeği. Telaşlanıyor.
“Gördü gitmiş hûrîler hiç kimse
yok.
Görmedi oğlun tazarru’ kıldı çok.