Mütekellimler, fukaha, hatta filozoflar hayatımızı özgür irade mi şekillendiriyor yoksa isteyerek veya istemeyerek kudreti namütenahi olan Allahu Te’ala’nın belirlediği bir yazgıyı, bir kaderi mi takip etmek zorundayız.
Kur’an-ı Kerim Allahu Zülcelal’in zatı gibi ezeli ve ebedi kelamı mıdır yoksa Allah’ın ‘Kelam’ sıfatı ezeli olmakla beraber Kur’an insanlığın muayyen bir zamanında yine Allah tarafından halk edilerek Peygamberimiz vasıtasıyla insanlığa mı indirilmiştir?
Kebair işleyen hala mü’min midir? Yoksa dinden çıkmış mıdır? Ya da el-menziletü beyne’l menzileteyn’de midir? Yani iman ile inkâr arasında bir yerde midir?
Bunlar hassas konular, bazıları insanların aklına bile gelmez. Allahu Te’ala’nın namütenahi kudretine iman ediyorum, Peygamberimiz’in getirdiği kitabın hak olduğuna inanıyorum, sonrası nasıldır, merak eden araştırsın, öğrenilebiliyorsa öğrensin, bir delil bulabiliyorsa bulsun.
İnsanların türlü türlü mizaçları var. Bu konulardaki görüşlerden birini beğeniyorsa benimsesin, beğenmiyorsa işine baksın.
Fakihler, kelamcılar, filozoflar bu meseleleri sonuna kadar...