Ne yaptı seçmen? Ne dedi? Ne mesaj verdi? Varoşlarda nasıl davrandı, merkezlerde nasıl? Kırsal kesimde ne tarafa yöneldi? Kime veya neye tepki gösterdi? Niye öyle yaptı da böyle yapmadı? Bu soruların cevaplarını konuşur dururuz seçimlerden sonra. Genellikle ‘seçmen’ kaç bin kişi veya kaç milyon kişi olursa olsun, ‘seçmen’ kavramının içinde tekilleştiririz. Kim bu seçmen? Nasıl bir insan? Akıllı mı? Salak mı? Zeki mi, ebleh mi? Kadın mı, erkek mi? Güzel mi, çirkin mi? Zengin mi fakir mi? Üzgün mü, sevinçli mi? Kaba mı hassas mı? Kırgın mı, vurdumduymaz mı? Bu duyguların, bu insan hallerinin hepsini tek bir ‘seçmen’ kimliğinin içine koyup genellemeler yapmak anlatım kolaylığı sağlıyor mutlaka. Hepimiz bu kolaylıktan istifade ediyoruz. Seçmen şöyle, seçmen böyle diye konuşuyoruz. ‘Sandık Müşahidi’ diye bir kitap vardı, e yayınlarından, İtalo Calvino’nun. Zamanında okumamıştım. Oğlum İsmail internetten kitabın YKY’den çıkan ‘Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü’ adlı yeni çevirisini sipariş etmiş, geldi, okudum. Komünist Parti üyesi bir sandık müşahidinin seçim günü yaşadıklarını anlatıyordu kitap. ‘Seçmen’in uzun günü diye bir kitap yazılmamıştır herhalde.