Bizler, kendi bedenlerimizin hacmiyle sınırlı varlıklar değiliz. Aklımız, fikrimiz var.
Sevdiklerimiz var. Annemiz, babamız, eşimiz, dostumuz var.
Neyimiz varsa, onları ‘ben’den ayıramayız.
Onlar, bizim devamımız. Bizim cüzlerimiz.
Dijital çağa uygun bir terim kullanmamız gerekirse, bizim ‘uzantı’larımız.
Onların toplamına ‘ben’ diyoruz.
Empati. Bizim temel vasıflarımızdan biri.
İnsanlar, bu vasıflarını bazen insanın ‘eşref-i mahlukat’ olma vasfına uygun bir şekilde kullanırlar.
“Kendisi için istediğini kardeşi için istemek, kendisi için istemediğini kardeşi için de istememek…”
Veya…
Başkasının başına gelen şeyi, başkasının halini, kendimizi onun yerine koyarak anlamaya çalışmak.
Bazen de kötü kullanır insanlar ‘empati’yi.
Belki karşısındaki insanın kendisi kadar kötü olduğunu düşünmekten kaçınamadığından.
Tabiatımızda var, Allahu Teala bizi böyle yaratmış.
Ne görsek, ne işitsek, kendimizle irtibatlandırıyoruz.
Başkasının arabası çalınsa hemen kendi arabamızın telaşına düşüyoruz, başkasının evine hırsız girse hemen kendi evimizin…
Başkasının çocuğunun başına bir iş gelse hemen kendi çocuğumuzun telaşına düşüyoruz.