Bayramın ilk günü, akşama doğru Başakşehir’den metroya bindim. Boş bir yer buldum oturdum.
Kucağında çocuk genç bir hanım. Arap. Büyük ihtimalle Suriyeli. Bana arkası dönük. Çocuk da ne kadar sevimli, Allah nazardan saklasın.
Yer vermek istedim. Karşı tarafta oturan bir kadın “Burada da boş yer vardı, oturmadı” deyince üstelemedim.
Vagonun içi çok uluslu. Daha çok Arap yolcular. Birkaç Afganlı da var. Arada siyahiler de. Rengarenk gençler, kadınlar, çocuklar. Olsun, Londra’da, Paris’te, Amsterdam’da da metrolar aşağı yukarı böyle.
Bağcılar’da yanımdaki Arap aile indi. Yerlerine ayakta duran iki Türk hanım oturdu. “Bunlardan bize yer kalmıyor” dedi hanımlardan biri. “Doğru valla demin kızımla onu konuşuyorduk” dedi öteki.
Otobüste, metroda başkasının işgal ettiği bir koltuk. O anda otobüs-içi en mühim mesele olabilir. Hayatın akışına bakarsak ‘menfaat’ ilişkisinin en alt seviyesi. Benim oturabileceğim bir yere başkası oturmuş. Tapulamadı ya. Birazdan gidecek. Gidince sen oturursun.