Cahit Zarifoğlu’nun ele avuca gelmeyen, idrakleri aciz bırakan şiiri, durulur zamanla.
Sessizce, vakarla, ‘sehl-i mümteni’ye doğru yaklaşır mısraları.
Hani adamları vardı Zarifoğlu şiirinin.
İnsanın üç hali, üçünün de yalın hali.
İblisle ortaklığa başlamamış hali.
Sanki, o adamı/adamları buldu Cahit Zarifoğlu. Bulunca da o adamlardan ayrılmadı.
Nerede buldu?
Bana öyle geliyor ki Hindukuş dağlarında, veya Mezarışerif’te.
Belki Hama’da.
‘Ümmet-i Muhammed’in eli temiz, yüzü temiz, kelamı temiz, ruhu özgür efradında.
Bugünden bakınca her şey o kadar temiz görünmeyebilir. Şeytan ne çok kurcaladı bizi, ne hesaplar, ne kitaplar, ne fitneler girdi araya...
Ama o gün tertemizdi.
Başlarında kocaman sarıklarıyla, sırtlarında tüfekleriyle, Rus tanklarını kaplumbağa gibi avlayan Afganlılar, hepimizin kahramanıydı.
“İşte heyecanlı bir farsça
Anlamı uçaklar bombalar farkedilmez ağaçlar kuşlar
Mücahit kaya toprak sarınmış
Şimdi Rus başını zırhlısından çıkaracak
Yürekli bir farsça tam alnından vuracak”
“Bir Özbek bileğimizden kavrıyor
-Mezarışerif kendine kafir yanaştırmaz
Bize görünmez ama orda