15 Temmuz’da darbeye teşebbüs edenlerin verdikleri ifadeler gösteriyor ki bu zat-ı muhteremler hâlâ teşebbüs ettikleri darbenin “başarısız olduğunu” anlayamamışlar.
Sanki “darbeyi başarmışlar da halk karşı çıkıyormuş” gibi bir havada konuşuyorlar. Halk silahlı askerlerin üzerine yürümüşmüş.
Halk askerlerin ellerindeki silahları almışmış. Halk darbeye teşebbüs edenleri bir güzel pataklamışmış.
Evet, darbeye teşebbüsten yargılanan sanığın bu dediklerinin hepsi de doğru!
Halk darbeye teşebbüs edenlerin üzerine yürüdü.
Darbeye yeltenenlerin ellerinde silahları aldı.
Ve de onları bir güzel patakladı.
Bu insanlar ne bekliyorlardı ki?
Darbeye yeltenenlerin karşısında “selama durup” alkışlamalarını mı umuyorlardı acaba?
Darbeye yeltenenlerin şimdi mahkemelerde dile getirdikleri bu sükût-u hayal gösteriyor ki; darbeye teşebbüs edildiği zaman milletin saygı duruşuna geçeceği beklentisi bu insanlarda fena halde yer etmiş. Bu zamana kadar yapılan bütün darbelerde vatandaşın hiç ses çıkarmadığına bakarak yine öyle olacağını sanmış olmalılar. Darbeye teşebbüs edecekler, televizyonlardan bir alt yazı geçecek ve herkes evine kapanacak!
Hatta caminin imamı cami bahçesindeki evinden çıkıp camiye bile gidemeyecek. Yani halk korkacak!
Halk sinecek!
Bu insanlar da ülke yönetiminin başına geçecekler.
Ama hiç de bekledikleri gibi olmadı.
Korkacağı, sineceği beklenen imamlar mikrofonları kapıp salâ okumaya başladılar. Bu salâlar halkın darbeye karşı örgütlenmesinde ve karşı koymasında bir hayli etkili oldu.