Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereleri “askıya alma”
kararı büyük tepki topluyor.
Özellikle iktidar kanadından gelen açıklamalar zehir zemberek ve bu
kararın “yok hükmünde” sayılacağı ifade ediliyor. Bu tür
açıklamalar elbette nefsimize hoş geliyor. Ama alınan bu tür
kararlar “yok saymakla” asla “yok olmuyor”. İktidar alınan kararı
yok saysa da, geri gönderse de alınan karar orta yerde durup
duruyor. Ve müzakereler “askıya alınmış” bulunuyor. “Keşke iktidar
bu konuda önceliği Avrupa Parlamentosu’na kaptırmamış olsaydı”
diyoruz.
Onlardan önce, “Sizin tavrınız dostça değil.” denilerek müzakereler
tarafımızdan askıya alınmış olsaydı.
Şimdi kalkıp, “Bu karar hükümsüzdür, önemsizdir. AB kendi vizyonunu
belirlemelidir.” diye konuşmanın bir değeri yok ki! Avrupa
Birliği’nin son yıllardaki hiçbir tavrı ve hiçbir yaklaşımı
ülkemizden yana değildi. Gerek terör örgütü PKK ile ilgili
kararlarında gerekse darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ’cülerle ilgili
kararlarında Türkiye’yi hep “yok hükmünde” saymaları görmezden
gelinecek gibi değil.
“Dost ve müttefik” olarak kabul ettiğimiz bu ülkeler hiçbir konuda
Türkiye’nin yanında yer almayarak “gerçek dostlarının” kim olduğunu
ortaya koymadılar mı? Bu açık tavra rağmen “siyasi basiretsizlik”
yüzünden bir türlü kendilerine gerektiği gibi cevap verilememiş ve
ısrarla ilişki sürdürülmek istenmiştir.
Yani atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Atı alan Üsküdar’ı
geçtikten sonra alınan bu haksız karar yok hükmünde sayılsa ne
değişir sayılmasa ne değişir.
Avrupa Birliği hep Türkiye’nin hasımları yanında yer alırken
“siyasi basiret” gösterilebilmiş olsaydı hiç şüphesiz bugün
durumumuz çok daha farklı olurdu.