Sahabeden bir kadın elinde bir parça kumaşla Peygamberimiz (s.a.s)’e gelerek “Ya Resulallah! Bu kumaşı giysi olarak kullanmanız için kendi elimle dokudum.” der. O günlerde böyle bir kumaşa ihtiyacı olan Efendimiz bu hediyeyi alır, üzerine örtünür ve ashabının yanına gelir. Ashabın içinden biri bu yeni kumaşı beğenir ve Allah Resulü’nden kendisine hediye etmesini talep eder. Rahmet Elçisi, bu kişiyi kırmaz ve kumaşı ona hediye eder. Fakat ashaptan bazıları bu durumu hoş karşılamaz ve “Hiç iyi yapmadın. Efendimizin buna ihtiyacı vardı. Kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bildiğin halde o kumaşı istedin.” diye o şahsa çıkışırlar. Sahabî ise, onu giymek için değil, Resulullaha ait bir örtüyü kendisine kefen yapmak için istediğini söyler ve nitekim dediği gibi de olur.
Başkalarını kendine tercih etmek. Merhamet, vicdan ve bencillikten arınış. İşte dünyayı bu duruş kurtaracak. Gereksiz kaygıları bir kenara bırakalım. Yeryüzüne, gökyüzüne bir bakalım. Çığlık seslerini duyalım. Haykırışlara yüreğimizle cevap verelim.
Zenginleşiyoruz, paylaşıyoruz mu?
Elde ettiklerimizi, kardeşlerimiz içinde istiyor muyuz?
Rahmet Elçisi’nin yardımlaşma ve paylaşım konusundaki duruşunu örnek alıyor muyuz?
İçten olalım. Bir biriyle bağlantılı üç soruya mantıkla değil, maneviyatla cevap arayalım. Aramadıkça tükeniyoruz. Tükendikçe tüketim zincirinin kölesi oluyoruz. Kapitalizmin açtığı yaraları sarmak yerine yeni yaralar açıyoruz.